“MAFYA” DİYE BİR SORUNUMUZ YOKTUR !

Bu kadar da değil. Trafik canavarı, erozyon, terör, çevre kirliliği, işsizlik, rüşvet, demokratikleşememe gibi sorunlarımız da yoktur. Bütün bunlar birer “ad”dan ibarettir. Bütün “ad”lar gibi bunlar da ancak uzun uzun tanımlanabilecek olan kavramları her defasında tekrarlamadan kolay iletişim sağlayabilmek için icad edilmiş sembollerdir.

Nasıl ki içine birçok malzeme katılıp her malzemenin ayrı ayrı ve sonra da birlikte pişirildiği yiyeceklere “imam bayıldı”, “hanım göbeği” gibi adlar takılması bir iletişim kolaylığı sağlar ve yiyeceklerin aslında imam, bayılmak, hanım ya da göbeği ile yakın-uzak bir ilişkisi yoksa, yukarıdaki sorunlar da aynen böyledir.

Ama, bu yiyeceklerin içindeki patlıcan, sarmısak, zeytinyağı, şeker ve un böyle değildir. Bunlar Dünya’nın her yerinde herkesçe bilinen ve somut olarak var olan maddelerdir. Bunlardan yapılan yiyecekler, yalnızca imam bayıldı ve hanım göbeği olmayıp, muhtemelen her toplum bunlara ayrı “ad”lar verecek ve bu malzemeleri kullanarak bizim adını dahi bilmediğimiz onlarca yiyecek üretecektir.

“Mafya”, “trafik canavarı”, “erozyon” ya da “yolsuzluklar” da benzer şekilde “yemek”lerdir ve bunlar birer “ad”dan ibarettir. Ama bu yiyecekleri oluşturan malzemeler, onlara ne isim verilirse verilsin her yerde ve herkes için aynıdır ve de o malzemelerle daha birçok başka görüntü ve tatta yiyecekler yapılabilir.

Aşçıların hüneri, bu malzemeleri kullanarak o şekilde yeni “görüntü” ve “tat”lar oluşturmaktır ki, çoğu kimse -herkes değil- yediklerinin içindeki malzemeleri anlayamasın.

“Mafya” denilen yeni “yemek”, malzemeleri hiç de yeni olmayan, o malzemelerle türlü türlüsünü yiyegeldiğimiz yemeklerden yalnızca biri olup içinde de şunlar vardır:

  • Kamu elindeki araziler,

  • Devletin, insanların ve kendisinin canını, malını ve mülkünü koruyamayacak kadar, yapmaması gereken işlere boğulmuş olması,

  • Yeni işlerin yaratılması için girişimcilik ortamını geliştirmek, insanlara beceriler kazandırmak yerine, kamu kadrolarının şişirilip, “kalabalık kadro – düşük ücret – düşük nitelik” sarmalına düşülmüş olması,

  • Düşük nitelikli kamu görevlilerinin, sistem kurma (kural koyma) becerilerinin yetersizliği nedeniyle doğan “vakum”lar,

  • Demokrasi’nin, halk dalkavukluğu olarak anlaşılmasına yol açan “kavram içlerinin boşluğu” sorunu,

  • İnsanımızın -genelde- nitelik dokusu’ndaki (zeka – bilgi ve beceri – erdem – ruh sağlığı) yetersizlikler,

  • Genelde toplumumuzun, özelde ise politik, bürokratik ve akademik sınıfların Sorun Çözme Kabiliyetleri’nin yetersizliği nedeniyle doğan, “sorunların kaynaklarıyla görüntülerini ayırdememek” sorunu.

Arzu edenler bu malzemelerden hangi yemeklerin yapılamayacağını (!) araştırabilirler. Ama sonucu doğrudan bilmek isteyenler, bunların, daha henüz tatmadığımız yemekler de dahil olmak üzere inanılmaz zenginlikte bir çeşitlilik oluşturacağına, hergün boğuştuğumuz sorunların bir çoğunun bunlardan oluştuğuna güvenebilirler. Bu malzemelere iki üç kalem daha eklendiğinde ise tüm sorunlarımızı üretebilirsiniz.

Her yemeğin içinde birçok girdi olmakla birlikte yine de bir iki tanesi ana malzemelerdir. Yukarıdaki girdiler içinde de son ikisi böyledir. Bunlar bir yandan, sorunlara tanı konulup çözümler geliştirilmesini imkansız kılarken, diğer yandan da başka bir olumsuzluğa yol açar ki felaketin büyüğü de odur: Adına, “Sorun Kimyası” denilebilecek uğraş alanının temel öğretilerinden birisi, “bir sorun çözülmeden kaldığı sürece, doğurma ve diğer sorunlarla birleşmeler yoluyla yeni ve değişik görüntülü sorunlar üretir” biçimindeki kuraldır.

Sorunlara doğru tanılar koyup, bunlara göre çözümler üretmek durumunda olanlar görüntülerle uğraştıkça (mafya, trafik canavarı, rüşvet, terör vs), bu kural uyarınca her gün yeni sorunlar ortaya çıkacak ve bunlar üstüste biriktikçe de toplumun Sorun Çözme Kabiliyeti’ni kat be kat aşacaktır.

Pazartesi, 05 Haziran 1995

Yorum Gönder