TRAFİK KAZALARI SANILDIĞI KADAR ÇOK DEĞİLDİR!
TRAFİK KAZALARI SANILDIĞI KADAR ÇOK DEĞİLDİR!
Her yıl bir savaşta kaybedilebilecek kadar insanımızı trafik kazalarında yitirdiğimiz sürekli söylenir durur. Gerçekten böyle midir diye şimdiye kadar hiç kuşkulanmamıştım. Ta ki, geçenlerde iki kaza (!) haberini duyana kadar.
Birisinde, araçların çarpışması nedeniyle içinde sıkışan ama ölmeyip yaralanan bir kişiyi, araçtan zorla çekerek çıkarmak isteyen kişiler göz göre göre “öldürdüler”.
İkincisi ise, 20 saat otobüs kullanıp sabaha karşı dayanamayıp uyuyakalan bir şoför, otobüsü şarampola devirip 26 kişiyi “öldürdü”.
“Karayolu”, “araç” ve benzeri anahtar sözcüklerle bir araya gelince hemen “trafik kazası” olarak adlandırılıveren olayların çok büyük bir yüzdesinin ne trafik ile ne de kaza ile bir ilgisi vardır.
Gerçek trafik kazalarının önlenebilmesi için öncelikle trafik kazasının ne olup ne olmadığının iyi tanımlanması, sonra da eğer diğer kaynaklı ölümler de önlenmek isteniliyorsa onların da ait oldukları kategoriler içinde incelenerek “kaynak nedenleri”nin bulunmaları gerekir.
Kaza, kişinin elinde olmayan nedenlerle karşılaştığı ve evvelden bilinemeyecek kötü olaylar’a denilmelidir. Buna göre, sonucu herkesçe bilinen bir eylemi, bilgisizlikten, duyarsızlıktan, saygısızlıktan ya da topluma karşı duyduğu nefretten dolayı belki yüzüncü defa tekrarlayan bir kişinin başına gelen olgu “kaza” olamaz.
Bu türlü olaylarda yaşamını yitiren kişilerden ise bir bölümü gerçek kaza kurbanları olup diğerleri de kazaen değil intihar ederek ölmüş sayılmalıdırlar. Örneğin, traktörünün römorkuna ve çamurlukları üzerine yüklediği kişileri götüren bir sürücünün yol açtığı olay kesinlikle kaza değildir. Ayrıca, römork ve çamurluk üzerinde seyahat edenler de intihar ederek ölmüş sayılmalıdırlar. Ancak yine de, bu türlü intiharı, “bilerek, isteyerek kendi hayatına son verme eylemi” olarak tanımlanabilecek diğer intihardan ayırabilmek için başka bir ad bulunması doğru olacaktır.
Buna göre mesela, sinek yutup sonra da onu öldürmek için sinek ilacı içerek ölen bir kişinin “bilgisizlik nedeniyle kendi ölümüne neden olmak” ya da “bana bi’şi olmaz çünkü bugüne kadar bi’şi olmadı” diyen bir kişinin alkollü araç kullanarak ölmesi” olgularına ayrı bir ad verilmelidir.
Bu yaklaşımın, bir laf cambazlığından öte bir yararı var mıdır? Evet vardır. Birincisi, trafik kazalarında çok az kişinin öldüğü, buna karşın başka nedenlerle olan olayların çoğunluğu oluşturduğu gerçeği anlaşılmış olur.
Bunun sonunda, bu toplu ölümlerin nedeninin trafik olduğu sanısıyla trafik kanununa ümit bağlamaktan vazgeçer, insanlarımızın daha zeki ve bilgili olmadan ölmekten kurtulamayacakları basit gerçeğini kavramış oluruz.
Bilim, şeyleri sınıflandırıp onları adlandırarak başlar. Biz de bu toplu ölümler olgusuna bilim yaklaşımıyla bakmalıyız. Böyle yaklaşınca ilk soru, “ölümlerin nedenleri nelerdir?” sorusu olacaktır.
Ölümleri sınıflamaya başlayınca belki şöyle gruplamalar ortaya çıkacaktır:
Grup1– Basit fizik ve mekanik bilmemek (bununla, Newton fiziği vs gibi karışık konular değil, enerjinin sakınımı vs gibi basit günlük bilgiler kastediliyor)
Grup 2– Saygısızlık
Grup 3– Hayatta bir amacı olmamak
Grup 4– Ruhsal sağlık bozukluğu (kendinden veya toplumdan nefret bunun alt grubudur) Grup 5– Fiziki sağlık bozukluğu
Grup 6– Bedenini tanımamak
Grup 7– Gerçek kazalar (üretim hatası, kalp krizi, yol göçmesi, yıldırım veya göktaşı düşmesi, yukarıdaki 6 grup ölümü seçmiş olanların “ben gidiyorum ama yalnız gitmeyeyim” tercihleri sonunda doğan olaylar)
Bu şekilde gruplanınca göreceksiniz ne kadar az insan trafik kazalarında ölüyor. Onun için trafikle uğraşmayı bırakalım, bunları sınıflandırmaya, sonra da onların, daha onlarca belanın nedenleri olduğu gerçeğini kavramaya bakalım. Bilgi toplumu biraz da bu bakış değil midir?