TÜRKİYE’NİN BAŞKENTİ NERESİDİR?
TÜRKİYE’NİN BAŞKENTİ NERESİDİR?
-
Alo siz misiniz efendim?
-
Evet benim.
-
Sizi Bil-Kazan programından arıyoruz başlayabilir miyiz?
-
A bi dakka çocuğumu da çağırayım..
-
…………..
-
Tamamım sorabilirsiniz..
-
Hanımefendi, Türkiye’nin başkenti neresidir? Lütfen bir defada cevaplayınız
-
Şey, heyecanlandım. Neydi orası? An, ant, yok Ankara.
-
Bravo, 250 milyon kazandınız.
-
Yaşayın en büyük sizsiniz.
-
Estağfurullah, en büyük sizsiniz efendim, güle güle harcayın..
Buna benzer programları hergün defalarca izliyoruz. Sınırlı bir TV reklam pastasından pay alma yarışına girmiş TV’lerin (TRT de dahil), izleyici sayısını artırmak için uyguladıkları bu yarışmalar (!) topluma bir çeşit hakarettir.
Bu tür yarışmalarla verilen üstü örtülü mesaj aslında, “Siz bizi izlerseniz bize reklam verirler. İzlemeniz için de biz size rüşvet veriyoruz. Ama bunu yarışma kılığına soktuk. Zaten siz ancak bu tür soruları yanıtlayabilecek düzeydesiniz”dir.
İzlenme düzeyini artırmaya çalışmak, serbest rekabetin en doğal -ve de yararlı- bir çabasıdır. Ama bu çabanın topluma da yararlı olması koşuluyla..
Bu tür yarışmaların en kötü yanlarından birisi de insanlara, “çalışmadan kazanmanın mümkün olduğu” izlenimini vermesi, onları bir çeşit kumara özendirmesidir. Barbut atmakla, sütün rengini bilene yüz milyonlar vermek arasında esaslı bir fark var mıdır?
İzlemeyi artırmanın, izleyenlere de yararlı çok yolları bulunabilir. İnsanların işlerine yarayan bilgi-becerilerin kazandırılabileceği programlar her zaman büyük ilgi toplamıştır. Girişimcilik konusunda iki sayfa açan bir haftalık derginin tirajı beşe katlanmıştır. Böyle bir program hele TV’de yayınlansa ne kadar izleyiciyi ekran başına toplar. Ama, “onlar pahalı programlardır, biz barbut yöntemiyle aynı işi yapıyoruz” deniliyorsa o başkadır.
Ama unutulmamalıdır ki iyi tüccar, müşterisinden uzun süre kar sağlayabilendir.