Küçüklerin tasfiyesi işsizlik demektir

Küçüklerin tasfiyesi işsizlik demektir

(Bu metin Değişken Derinlikli Yazım yöntemi (Patent No: TR 2005 03764 A2) ile yazılmıştır. Sadece anaf fikri okumak için kalın siyah yazıları okumanız yeterlidir. Ayrıntılar için Bkz. www.tinaztitiz.com/dosyalar/hyperwrite_aciklama.doc)

Öz


Ayrıntı Düzeyi

1.düzey

2.düzey

 

Bir yandan otomasyon, insanın yaptığı kimi işleri elinden alırken, bir yandan da şirket birleşmeleri ve diğer ölçek büyütme yöntemleri küçük işletmeleri tasfiye ederek daha yüksek rekabet güçleri yaratıyor; ama bir yandan da istihdam edilenlerin sayısı azalıyor.

Bu iki olgunun bileşik etkisi altında, dünyada edilen tüm insani sözlere rağmen son tahlilde kuruluşlar giderek çalışan sayısını azaltma eğilimi içindeler ve bu eğilim giderek de güçleniyor.

Bir an için, tüm mal ve hizmetlerin tam-otomasyon yardımıyla ve hepsi birleşmiş tek kuruluşça yapıldığı varsayılsa, herhalde insanların büyük bölümünün işsiz kalacağı kolayca tahmin edilebilir. Halen işi olan insanlar varsa, bunun nedeninin şu 3 kısıt olduğu söylenebilir: Enerji kaynaklarının sınırlı oluşu, otomasyon teknolojilerinin eksikleri ve firmaların yerel ve/ya küresel ölçekte birleşmelerini sınırlayan çeşitli öğeler.

Yarınlarda, yeni ve çok ucuz enerji kaynakları geliştirilip bir yandan da otomasyon teknolojileri iyice geliştiğinde, bugün insan çalıştırarak yapılan çoğu işlerin -hatta çoğu beyaz yaka işlerin- neredeyse sıfır maliyetle yapılabileceğini, bu eğilimin önünde de kolay kolay kimsenin duramayacağını tahmin etmek güç değildir.

Eğer bir de bunun üzerine, küreselleşme önündeki engellerin tamamen kaldırılması bindirilirse, istihdam edilecek sıradan insanların sayısının neredeyse sıfıra düşmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bu sorun kimler içindir?

Çizilen bu gelecek resmi genel olsa da her toplum ve o toplumlardaki her kesim için etkileri aynı olmayacaktır. Mal ve hizmet ihtiyaçlarını bol ve ucuz enerji + yüksek otomasyon + yüksek birleşmişlik düzeyindeki kuruluşlar eliyle karşılayan ülkelerde bu sorun daha büyük ölçeklerde ortaya çıkacaktır.

Bunun doğal sonucu olarak işsiz kalacak insanların tepkilerini dindirmek için, bir yandan bu insanların dünya hakkındaki algılarını sınırlarken, başka ülkelerin mal ve hizmet ihtiyaçlarının, kendilerince üretilecek düşük maliyetli ürünlerle karşılanması yoluna gidilecektir. Bu mücadele sürecinde yerel ölçekli-küresel yaygınlıklı çatışma-savaşlar ise yine bu tablonun kaçınılmaz yan ürünleri olacak gibi görünüyor.

Türkiye’deki istihdam ve işsizlik rakamlarına bakıldığında tam olarak görünen de budur.

Korunulabilir mi, nasıl?

En az üç cepheden korunabilmek gerekiyor: (1) Yukarda açıklanan otomasyon / ölçek büyütme nedeniyle ucuzlayan ürünlere, yüksek gümrük duvarları nedeniyle kaçakçılığı özendirmeyecek bir korunma yönetimi yapabilmek cephesi, (2) İç pazardaki oyuncuların otomasyon / ölçek büyütme girişimlerini yönetebime cephesi ve (3) Ucuz ürün istilasının çatışma boyutundan korunabilme cephesi.

Bunlardan ilki ve ikincisinin birlikte yönetilmesi gerekiyor; çünkü birbiri ile etkileşim halindeler. İç pazardaki oyuncuları dış pazar oyuncularından ayırdedebilmek neredeyse imkansız olduğuna göre tek çare, bazı sağlam ilkelerin koruyuculuğundan yararlanmak.

Cephelerden üçüncüsü için ise bir sorun çözme aracı koz yönetimi olmak zorunda.

Bu ilke(ler) ne olabilir? Ticari Soykırım yasağı.

Buna göre, “kendini istihdam eden bireyler (tek kişilik firmalar) ve benzeri çok küçük ölçekli kuruluşları bütünüyle ortadan kaldırıcı ticari kuruluşlara izin verilmez” şeklindeki bir kural gerekiyor.

Bakkaları, eczaneleri, seyyar satıcıları, küçük dükkan sahiplerini ve benzeri küçük esnafı ortadan kaldıran, AVM’ler ve süper/hiper marketlerin, çalışma alanları, süreleri, yerleri ve diğer koşulları bir yasa ile düzenlenmeli, çok küçük istihdam odaklarını yoketmeleri tamamen önlenmelidir.

Bir başka ilke: Büyük firmalara küçük işleri kapatın!

Pahalı bir otomobil edinip sonra da onu sadece semt pazarına gidip gelmek için kullanmak akıldışıdır. Akıldışılık bir yana, toplumsal hasılanın kötü kullanımı dolayısıyla -yasal engel olmasa da- ahlaki de değildir.

Benzer biçimde, büyük sermaye birikimini biraraya getirebilmiş, bu haliyle toplumun ihtiyacı olabilecek yüksek karmaşıklık düzeyli mal ve hizmet üretimi, teknoloji geliştirme, araştırma gibi işlerle uğraşabilecek kabiliyete sahipken, bunları bir yana bırakıp seyyar satıcıların ailelerini geçindirmek için yapabildikleri -ayrıca da başka bir iş yapamadıkları- işlere girerek ticari soykırıma yol açılması -yasaklayarak olmaz ama- en azından ayıp ilan edilmeli ve bu yolla caydırılmalıdır.

Bir diğer ilke: İl bakanı peşinde koşmayı bırakın!

Aşağıda, büyük kentlerimizin birisinin belediye başkanının, kentteki işsizlikle ilgili yakınlamaları görülüyor. Aynen şöyle:

“X Büyükşehir Belediye Başkanı XXX, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ilk kez açıkladığı illere göre işsizlik oranları sıralamasında X’nın Şırnak’tan sonra ikinci sırada yer almasının hiç de sürpriz olmadığını belirtti. XX, yaptığı açıklamada, Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yıllardan bu yana X’nın en büyük sorunu işsizliktir vurgusu yaptığını hatırlatarak, Türkiye genelinde yüzde 11 olan işsizlik oranı X’da yüzde 20’yi aştıysa, bu vahimin de ötesinde sosyal bir felakettir dedi.

“XX’NIN 30 YILDIR YATIRIMCI BAKANI YOK” XX’nın 30 yıldır hükümette yatırımcı bir bakanı olmadığını kaydeden Başkan X şunları söyledi: Komşu kentler XX ve YY değişik hükümetler döneminde yatırımcı bakanlıklar aldı ve sonuçları ortada. Maalesef Türkiye’de işler böyle yürüyor; yatırımcı bakanınız varsa devletin imkanları kentinize akıyor, eğer yoksa Ankara’nın vicdanına kalıyorsunuz.”

Buna göre ikinci ilke, işsizlikle mücadelede bu çok yaygın, acayip ve o derecede de etik dışı yaklaşımı milletçe bırakıp, il bakanı[1]anlayışına son vermektir.

Bİr başka ilke: Seyyar satıcılara dokunun, ama kaldırmayın.

Özellikle büyük kentlerde belediyeler oldum olası seyyar satıcılarla mücadele eder. Bu mücadele, kovalama, tezgah kırma, geceyarısı han basma gibi soft sayılabilecek yöntemlerden, at arabasını (atı ile birlikte) denize atma gibi ölümcül yöntemlere kadar uzanır.

Bundan kesinlikle vazgeçilmeli, bu insanların gelir sağlayıp yaşamlarını sürdürdükleri araçlar tahrip olunca, ya gasp, hırsızlık vb ya da herhangi amaçlı bir suç örgütü üyeliğine sapacakları idrak edilmelidir.

Seyyar satıcılar açısından yapılacak olan, onların sağlık kurallarına uygunluk başta olmak üzere bir dizi (ve az sayıda) kuralla düzene sokulmasıdır.

Bu ilkeler şimdilik Türkiye ve benzeri ülkeler için geçerli zannedilebilir. Fakat son derece kısa sayılabilecek -mesela birkaç yıl- içinde başta A.B.D. olmak üzere, kapitalizmi ehlileştirememiş tüm ülkelerde gündeme gelecek ve küçük güzeldir tekrar ve bu defa esaslı olarak bir ilke haline gelecektir.

Mart 10, 2010

Yorum Gönder