“Siyasi partiler” kapatılmamalı!
“Siyasi partiler” kapatılmamalı!
Anayasa mahkemesinin Demokratik Toplum Partisi’ni kapatma kararı üzerine, adet olduğu veçhile derhal kapatmaya yandaşlar ve karşıtlar olmak üzere iki kesim oluştu. Hatta AYM başkanı dahi, “anayasa böyle olduğu için kapattık ama keşki onu değiştirseydiniz de kapatmasaydık” gibisinden bir eleştiri yaptı.
Bir yandan da parti kapatmanın çağdışı, anti-demokratik, darbeci bir zihniyet olduğu yolunda bir hava oluştu.
Önce bir tanım lazım!
Çeşitli kaynaklarda “siyasi parti” kavramı için rastlanan tanımlar aşağı yukarı şu birkaç anahtar ilke çevresinde toplanıyor:
– Yazılı bir ideoloji veya vizyona sahip,
– Hedefi, devlet içinde siyasi erke sahip olmak,
– Sonraki hedefi, ülke yönetiminde söz sahibi olmak.
Bunlar yeter mi?
Bu üç ilkenin tanımladığı “siyasi parti” pekala:
– Nihai hedefi ülkeyi parçalara bölmek ve
– Hedefleri yolunda her tür şiddeti kullanabilen silahlı bir örgüt
de olabilir gibi görünüyor.
Eğer bu yolda bir tartışma var ve bir kısım insan siyasi partilerin nihai hedeflerinin “barış ve bütünlük” olması gerektiğini, diğer kesim de bunun aksini, yani “silahlı mücadele de dahil ayrılıkçılığı” savunuyorsa, bu durumda ortada siyasi parti kapatılıp kapatılmamasını aşan başka bir sorun var demektir. O da, “biz ne / nasıl istiyoruz?” sorularıdır.
Nitekim, kimi ülkelerin (örn. İspanya) anayasalarında ayrılıkçılığı savunan siyasi partiler mümkündür. Ama T.C. anayasası ne ayrılıkçı hedeflere ne de bu yolda silah kullanımına izin vermektedir. Nitekim askeri darbeler de bu ikinci nedenle anayasal suç sayılmaktadır.
Diğer yandan konuşan, yazan, çeşitli yollarla fikirlerini ifade eden hemen herkes -eğer yalan söylemiyorlarsa-, anayasanın bu hükümlerine paralel niyetler ifade etmektedirler.
O zaman bu şu mu demektir?
Bu durumda şunu mu anlamak gerekir: Ayrılıkçılığa ve şiddete karşıyız, ama siyasi partiler de kapatılmamalı?
Buna kim itiraz edebilir! Zaten bu iki belirtim “ama” denilmesine gerek bırakmayacak kadar birbiriyle uyum içindedir.
Böylece oluşan çerçeve içine oturan bir siyasi partinin kapatılması savunulamaz. Ama sorun, kapatılmaya konu olan organizasyonun bir “siyasi parti” olup olmadığıdır. Siyasi partiler -yukarıdaki çerçeve ilkelere uygun kurulup işlediği sürece- kapatılmamalı, siyasi parti vasfını kaybettiği anda ise o küme dışına çıkarılmalıdır.
Bu “küme dışına çıkarma” çeşitli yollarla olabilir. Söz konusu organizasyonun siyasi parti vasfını kaybetmesine yol açan kişilerin parti ile ilişikleri kesilebilir, siyaset yasağı getirilebilir ya da başka teknik sınırlamalar bulunabilir. Bu “nasıl”lar ikincil önemde olup aslolan, ayrılıkçılık ve şiddet öğeleridir.
Ayrılıkçılık ve/ya şiddetin (ya da anayasanın izin vermediği başka bir ideolojinin) savunulmasının serbest kılınması yolunda bir anayasal değişikliğin yapılması da bir siyasi partinin ideolojisi olabilir. Buradaki kritik nokta, özgürce savunulabilecek olanın, o an için izin verilmemiş ideoloji değil, o ideolojinin savunulması için özgürlük fiilidir. Voltaire, “fikrinizin zerresine katılmıyorum ama onu özgürce savunabilmeniz için canımı veririm” derken bunu vurgulamıştır.
Ama hiçbir şekilde kabul edilemeyecek olan, siyasi partilerin “söylem” ve “eylem”lerinin -özellikle de eylemlerini gizleyecek şekilde- örtüşmemesidir. İnsanların gözlerinin içlerine baka baka sürekli barış ve bütünlük söylemleri ileri sürüp, aynı anda da ayrılıkçı ve şiddet ideolojilerinin sahibi kişi ve örgütlerin sahiplenilmesi, ileri sürülmesi, kendileri yerine irade sahibi sayılmaları talepleri en basitinden ahlaksızlık değil mi?
Siyasi partiler kesinlikle kapatılmamalıdır. Ama siyasi parti olmayıp da, yalan beyan yoluyla bu sıfatı kullanma hakkı edinmiş organizasyonlara da izin verilemez. En azından yalan beyanda bulundukları için.
Pazar, Aralık 13, 2009
… Yazıyı beğendiyseniz, Beyaz Nokta® Gelişim Vakfı’na bağış yapabilirsiniz: http://www.beyaznokta.org.tr Teşekkür ederim :-))