Sorun nedir?
Son ÖSS sınavına katılan 1,643,000 kişiden 30,000 kadarı sıfır puan aldı. Bu durum medyada epey eleştiri konusu oldu ve eğitim sistemimizin çöktüğü belirtildi.
Her eleştiri mutlaka 2 öğe gerektiriyor:
- Soruna konu edilen “mevcut durum” iddiası,
- O durum ile karşılaştırılarak sorun olduğu sonucuna varılan bir “referans durum” iddiası.
Bir de zorunlu olmasa da “böyle giderse şöyle olur” gibisinden bir projeksiyon iddiası.
Eşini “kuru fasulye böyle mi pişirilir” şeklinde eleştiren kişinin iki iddiası ve yaptığı projeksiyon:
- Pişirdiğin KF benim dediğim gibi olmamış.
- KF benim dediğim şekilde, pastırmalı ve kuyruk yağlı pişirilmeliydi.
- Eğer böyle devam edersen üzerine kuma alırım!
Bu durumda ortadaki sorun KF odaklı gibi görünse de öyle değildir. Çünkü KF’yi pişiren eşin 3 iddiası da müştekinin iddiaları ile örtüşmemektedir. Nitekim:
- KF çok güzel olmuş, ama sen her yaptığımı eleştiriyorsun
- Annem de böyle pişirirdi,
- Böyle sudan sebeplerle kuma getirdiğin gün evi terkeder, seni mahkemeye verir, altından kalkamayacağın kadar nafaka ister ve seni süründürürüm!
Burada bir sorun vardır ve sorun, tarafların sorunun tanımı üzerinde anlaşmaksızın iddialarını çarpıştırmalarıdır. Birisinin temel iddiası KF’nin iyi pişirilmeyişi, diğerininki ise her eyleminin benzer biçimde eleştirilerek kumaya alt-yapı hazırlanmasıdır.
Ben 30,000 sıfır konusunun benzer şekilde tanımlanmış bir sorun olmadığı kanısındayım. Bugüne kadarki gözlemlerim eğitim sistemimizden yakınanların sorun tanımlarının birbirinden farklı olduğu, çünkü referans eğitim sistemlerinden temel beklentinin farklı olduğu yolundadır.
Sorun’nun doğru tanımlanmasına ne engel oluyor?
Muhtemelen birkaç nedenin bileşik etkisi var:
- Eleştirel düşünme (critical thinking) yetmezliği. (Hemen işaret edilmesi gereken nokta, eleştirel düşünme’nin adının sık tekrarlanmasının, düşünme biçimimizin öyle olduğu anlamına -katiyetle- gelmediğidir).
- Kuşkusuzluk (yürektenlik, ezber). Aklına gelenleri mutlak doğru sanma ve her sorunun, aklındaki yaklaşımlara uyulmaması sonucunda doğduğuna inanılması.
- Sürüklenme. Rol model kabul edilebilecek kişi ve kurumların açıklamalarına, yaklaşımlarına kapılarak bireysel düşünmenin askıya alınması.
Bunların dışında başka nedenler de bulunabilir. Ama bu üç nedeninin başlıcaları olması olasıdır.
2002 yılında “Eğitim Sistemimiz Başarılıdır” başlıklı bir yazı yazmıştım [1]. Yazıları tam okumayıp mutlaka yanlış bulmayı kendine görev edinmiş kimi okurlarım eğitim sistemimizin başarılı sayılmaması gerektiğini açıklayan notlar göndermişlerdi.
Şimdi tekrar sormak istiyorum: 30,000 sıfır puan ne demektir?
Başlangıçta karikatürize bir örnekle açıkladığım 3 soruyu bu defa 30,000 sıfır konusunda ortaya koymak istiyorum. Amacım, gerçekten de üzerinde -hiç olmazsa bir derece- uzlaşı bulunan bir tanım olup olmadığını anlamak.
Eğer böyle ortak sayılabilecek bir tanım varsa bu -ve tüm sorunlar- çözülür. Aksi halde, herkes kendi kendine sorun tanımlar, referans koyar ve gelecek projeksiyonları tanımlar.
Birçok toplumsal sorunumuzdaki durum benzerdir. Tanımlanmayan sorunlar için sınırlı kaynaklarımızı tüketiyoruz. Herkes kendini haklı ve mağdur sayıyor. Kör döğüşü bu değil midir?
Bu konuda sınırlı bir anket yaparak birkaç soruya cevap (ya da ipucu) bulmaya çalışacağım. Aşağıdaki sorulara birkaç dakikanızı ayırıp cevaplarsanız sevinirim. Ama ricam, cevaplarınızın -evet hayır gibi değil ama- kolay değerlendirilebilecek şekilde kısa olmasıdır.
İşte sorularım:
1. Eğitim sistemimizden temel beklentiniz nedir?
2. Şu adresteki bildirgeye [2], Şubat 2008 tarihinden bu yana erişilen birkaç onbin kişiden sadece 239 kişinin imza atmış olması nasıl yorumlanmalıdır?
17 Temmuz 2009