Diller üzerine..

Önce Aristotle’nin (MÖ 384-322) hitabet (retorik) konusundaki sistematiğinden bir alıntı[1]:

Hatip dinleyicileri ikna etmek amacıyla üç ana tür çağrı kullanır: Ethos (hatibin karakterini yansıtan çağrı); pathos (dinleyicilerin duygularına hitap eden çağrı) ve logos (mantıksal muhakemelere hitap eden çağrı).

Aynı zamanda hitabeti üç üslup kategorisine ayırır: Gösterişli, açıklayıcı (kutsayıcı ya da suçlayıcı törensel konuşmalarda); Hukuki, adli (masumiyet ya da suçluluk hakkındaki konuşmalarda); Müzakereye yönelik (dinleyicileri bir konu hakkında karar vermeye çağıran konuşmalarda).

Üçüncü bir boyut olarak da iki cins hitabet kanıtı kullanır: Örtük (kıyaslama yoluyla kanıtlama) ve paradigmal (örnekleme yoluyla kanıtlama)”

Aristotle, bu eserinde[2] söz konusu kombinasyonları çeşitli örneklerle veriyor. Buna göre şiir dili, övme dili, sevgi ifadesi dili, öfke dili, teknik dil, sohbet dili, tartışma dili gibi “ayrı dil”lerden söz edilebilir.

Bu alıntının nedeni, hangi lisanda olursa olsun, amaca uygun dillerin[3] kullanılması üzerinde yaklaşık 2500 yıldır bir uzlaşı oluşup neredeyse evrensel bir norm haline geldiğini; medeni toplumların nerede hangi “dil”in kullanılacağını artık tartışmadıklarıdır.

Toplumumuzun çeşitli sorunlarının kaynakları olarak ileri sürülen ekonomik güçlükler, dış mihraklar gibi unsurlarla hiç ilgisi olmasa da, “nerede nasıl dil kullanılacağı” konusunda ısrarlı bir biçimde bu Dünya normuna ayak diremek gibi -basit görünüşlü ama hemen her alanı olumsuz etkileyen- bir sorun üzerinde durmak istiyorum.

2001 yılında bir güneş tutulması sırasında biri yerli diğeri yabancı TV kanalındaki iki kişinin, bu son derece somut konuyu anlatım biçimlerini bir yazıya konu etmiştim[4].

Daha sonraları, “Cumhuriyet’in doğru dürüst anlaşılmadığı, bu yüzden de değerinin bilinmediğinden” yakınan bir yazarımızdan internete düşen Cumhuriyet tanımları başka bir yazının konusu olmuştu[5].

Hitabet konusu ile ilgi ve birikimi sadece yukardaki antik eseri okumaktan ibaret olan birisi olarak, burada işaret etmek istediğim konu sadece, sorun çözme amacıyla kullanılan dili, diğer çeşitli dillerden ayıran birkaç özelliğe değinmekle sınırlıdır.

Güneş tutulmasını iki sevgilinin öpüşmesine benzeterek anlatan TV editörünün kullandığı amaca uygun olmayan dil nasıl ki dinleyenlere hiçbir işe yarar bilgi sağlamadıysa, herhangi bir sorunun çözümü amacıyla kullanılacak dil de doğru seçilmez ise benzer sonuç doğacaktır.

Ele alınan bir sorun’un çözüm sürecinin değişik aşamalarında değişik diller kullanılabilir. Örneğin:

  • Sorun hakkında sadece genel bilgi vermek amacıyla “halka açık” dil,
  • Sorun ile ilgili uzmanları muhatap alan dil,
  • O sorun alanı ile ilgili olarak muhalefet veya iktidar partilerinin dile getirebilecekleri argümanları içeren dil,
  • O sorunu çözmek amacıyla çalışan bir grubun, akıl yürütmek amacıyla kullanacakları dil.

Bu sonuncu dil:

  • Ne “güneş tutulmasını iki sevgilinin öpüşmesine benzeten editörünki”, ne “golün ofsayt mı değil mi olduğunu kabadayı üslubuyla anlatan yorumcununki” ve ne de “bir siyasi partiyi eleştirmek için ancak biplenerek dinlenebilecek” üslupta olabilir.
  • Her bir kelimesi önceden ve/ya bağlam içinde tanımlanmış olmalı.
  • İçindeki dolgu kelimeleri (şiirsel betimlemeler, her anlama çekilebilecek sözcükler gibi) çıkarıldıktan sonra geriye bir “öz” kalmalı,
  • Hayal kırıklıkları, inançları ifadeye yönelik değil, tüm övme ve övünmelerden arındırılmış olarak,
  • Mümkün olan kısalık ve mümkün olabilecek azami anlaşılabilir içerikte (efradını cami….),
  • Aynen bir kimya formülüne katılacak her bir harf veya rakamın tüm formülü geçersiz kılacağı duyarlığı içinde,
  • Sadece ve sadece bir değer (grubun diğer üyelerinin gerçekten işlerine yarayabilecek) sunmak amaçlı

sözcüklerden ibaret olmalıdır. Bu tamamen “duruma özgü” bir dildir[6].

Çağdaş uygarlık trenine binmek istiyor isek, önce dillerimizi gözden geçireceğiz.

3 Kasım 2018

[1] Bkz. https://www.wikiwand.com/en/Aristotle

[2] Aristotle On Rhetoric, Çeviri: George A. Kennedy, Oxford University Press, 1991

[3] Lisan ve dil eş anlamlı olmasına karşın, dil içinde dil gibi akıl karıştırıcı bir terim kullanmamak için, Türkçe, Fransızca vb diller için “lisan”, o lisandaki hitabet kategorilerine ise “dil” sözcüğü kullanılmıştır.

[4] “Güneş ve Ay Tanık İstemedi”, http://wp.me/p2t6mi-Zo , 2001

[5] “Cumhuriyet Nedir?”, http://wp.me/p2t6mi-1xx, 2012

[6] Bkz. “Yeni bir dil lazım, hemen”, http://wp.me/p2t6mi-1Zt

8 Yorumlar

  1. Çok muhteşem bir yazı. Antik çağın aydınlık felsefesinden günümüze dek daha da ışıltısı çoğalarak gelen bir bilgi.

  2. Evet, dilimize hakim olalım. Ben “dil”i enerji anlamında alıyorum, pozitif enerji mi yansıtacağız, negatif enerji mi yansıtacağız.

    Çağdaş uygarlıklarda da küçümsenmeyecek boyutta negatif enerjili söylemler olmuyor değil.

    Atatürk dili ile kerpiçten Cumhuriyet yaratmış, ben beceremiyorum, son söyleyeceğimi ilk söylüyorum. :))

    (5.paragrafta “Buna göre şiir dile, övme d” dile yerine dili olacak, [6]. dip notta yeni bir “dil” lazım olacak)

    Elinize sağlık

Leave A Reply Cevabı iptal et