• İşsizlik

    “İş” denilen nedir?

    İş, ihtiyaç giderme değiş-tokuşunda taraflardan birisinin diğerine ödediği fiyattır. Eğer bir yerde ihtiyaç var ve birileri de bu ihtiyacı gideriyor ise her iki taraf da kendi ihtiyaçlarını karşılıyor demektir. Örneğin, ev kadınının ihtiyacı kesesine uygun sebze almaksa, bunu gideren seyyar satıcının aldığı para, bu değiş-tokuştan doğan işin bir diğer adıdır.

    Bu tanım basittir fakat işlevseldir. Yıllar boyu okuyup eline diploma alan, sonra da iş bulamadığından yakınan kişi öncelikle, hangi ihtiyacı gidermek üzere hangi becerileri kazandığını, bu becerilere kimin ihtiyacı olduğuna bakmalıdır.

    Ya da gerçekten iş (yani onun getireceği geliri) istiyor ise, ihtiyaçların neler olduğunu, insanların nelere para verme arzusunda olduğunu, bunları nasıl kazanabileceğini sormaya başlamalıdır.

    İhtiyacı kim giderirse iş onundur..

    Bu basit görünümlü süreçte ihtiyaç sahipleri ve ihtiyacı giderenler kimlerdir? Bunlar hep aynı ülkenin vatandaşları olmak zorunda değildir. Dünyanın herhangi bir yerindeki birileri, bir başka köşesindeki ihtiyacı gidermede, o yerin halkından daha iyi ve daha ekonomik olarak hizmet veriyor ise “iş”i yani ödülü onlar alır. Bunun adı “rekabet gücü”dür.

    Daha hızlı yürüyen, daha az uyku ile yetinebilen, daha az yiyip daha iyi beslenen, daha hızlı öğrenebilen, bildiklerinin bir bölümünü daha hızla unutabilen, başkalarından daha az yakınan, daha doğru sorular sorabilen, daha az korkan, daha akıllı olanların rekabet gücü daha yüksek olmaktadır.

    Düne kadar toplumumuzun içme suyu, yoğurt, gazoz ihtiyacını karşılayabilen insanlarımız bugün elindeki işi başkalarına kaptırmıştır; hem de bizzat kendi insanları aracılığıyla.

    Rekabet gücü, en aşılmaz sanılan duvarları aşabilmektedir. Girmeye can attığımız AB serbest dolaşım hakkı verseydi, bu ülke insanınca karşılanmakta bulunan şoförlük, avukatlık, doktorluk ve daha onlarca iş alanını rekabet gücü daha yüksek olanlara kaptıracaktı. İnsanlarımız Avrupa igücü pazarını ele geçirmeyi düşüne dursunlar, ellerindeki işleri de onlara kaptıracaklardır.

    Nitekim İngiltere’nin sıradan kadınları kolejlerimizde İngilizce öğretmeni olarak, Romanya ve Moldavia’nın ev kadınları ise yaşlı ve hasta bakımı sektöründe yerli halkı elimine etmişlerdir. Sıra Hindistan’dan gelecek olan bilgisayar okur-yazarlarıdır. Sıra diğerlerine de gelecektir.

    Halen çok öğündüğümüz KOBİ’lerimizin en büyük düşleri bir yabancı şirket tarafından satın alınabilmektir.

    Bütün bunlar bireylerimizin rekabet güçleri yani onların nitelikleri ile ilgilidir.

    Temel denklemler

    Giderek kronikleşen işsizlik sorunu konusunda temel denklemler denilebilecek birkaç ilke -anlaşılamaz biçimde- göz ardı ediliyor. Bu ilkeler üzerinde genel bir uzlaşı kurmak olmazsa olmazların başında geliyor.

    Ama bu uzlaşıyı kurabilmek için de bu ilkelerin hiç olmazsa gündemde bulunmaları, üzerinde birkaç kişi arasında da olsa konuşuluyor olması gerekiyor. Ama durum bu değildir.

    Nedenleri bırak sonuçlara bak..

    “İşsizlik” adı altında anılan olgunun ne olduğu, nere(ler)den kaynaklandığı ve bu kaynakların nasıl kurutulacağı değil, sonuçların yani işsizliğin nasıl ortadan kaldırılacağı konuşuluyor.

    10 milyon inşaat işçisi..

    İnşaat sektörünün canlandırılması yoluyla  işsizlere inşaat işçiliği yollarının açılması ya da her işyeri sahibinin ilave bir kişiyi işe alması gibi yollarsa halen en popüler olanlar. Bu ve benzeri çözümler, sözü edilen temel denklemlerin -bilerek ya da bilmezlikten ötürü- önemsenmediğini gösteriyor.

    İşsizliğin sıfır olduğu ve çalışan nüfusun büyük bölümünün inşaat işçisi -gerisi de otomobil üretimi işçisi, garson ve konfeksiyon işçisi- olduğu bir Türkiye vizyonu; vizyon 2023 herhalde budur!

    Denize düşen..

    Önerilen bu çözümler bir yandan da içine düşülmüş bulunan aczin boyutlarını gösteriyor. Bir anlamda denize düşen yılana sarılıyor!

    Ancak şuna hemen işaret edilmeli: inşaat sektörü yoluyla işsizliğin emilmesi yeni bir yaklaşım değildir. Siyasetçi-bürokrat-akademisyen üçlümüz yıllar boyunca geliştire geliştire bu modeli bulabilmişler, işsizlik ne zaman konu edilse toplumun önüne bunu sürmüşlerdir.

    Faizler düşecek, ev fiyatları inecek, inşaat piyasası -yan piyasalarıyla birlikte- canlanacak, böylece doğrudan ve dolaylı istihdam imkanları artacaktır. Yetmişli yıllarda icat edilen bu model halen tedavüldedir.

    Bir diğer “çözüm”..

    Bulunabilen diğer “çözüm” ise kamu kadrolarını şişirmek olmuştur. Böylece kalabalıklaşan kamu kadrolarının -süreç parçalanmalarına yol açması, kamu görevlilerinin ücretlerinin düşmesi nedeniyle rüşvete yol açması gibi nedenlerle- ne büyük bir bela olduğu henüz yeni yeni -belki- anlaşılmaya başlanmıştır.

    Nedir bu temel denklemler?

    Temel Denklem 1 – İş, gelir yaratma yollarından birisidir, fakat tek yol değildir. Mutsuzluğa yol açan işsizliğin kendisi değil, onun sonucu olan “gelir yetmezliği”dir.

    Buna göre, sadece işsizlik ile uğraşmak yerine gelir yetmezliğine yol açan tüm nedenlere bakmak gerekir. İşsizliğin yarattığı gelir yetersizliğini, “iş” dışındaki yollardan bir(kaç)ı ile gidermek veya azaltmak mümkün olabilir.

    Bu temel denklemi gözde canlandırmanın iyi bir yolu, ikisi de dörder kişilik A ve B aileleridir. A ailesinin 1 bireyi yüksek bir ücretle çalışmakta, diğerleri ise aramalarına rağmen iş bulamamaktadır. B ailesinin ise tüm bireyleri asgari ücretle çalışmaktadırlar. Buna göre A ailesinde yüksek bir işsizlik oranı varken B ailesinde işsizlik oranı sıfırdır. Ama güç durumda olan, işsizliğin yüksek olduğu A ailesi değil sıfır işsizlik oranlı B ailesidir.

    Gelir yetmezliğine yol açan işsizlik dışındaki nedenler ise başta israf, öncelik belirleyememe, bilgi-beceri yetersizliği, çalışmanın kimi türlerinin benimsenmeyişi, ek gelir yaratma yollarının bilinmeyişi, yaratıcılık eksiği gibi etmenlerdir.

    Temel Denklem 2 – İş, üç bileşenin, uygun bir “iş iklimi” içinde bir araya gelmesiyle oluşur. Bunlar ihtiyaç, ihtiyaçları giderebilecek insan nitelikleri ve girişimcilik’tir. Bunlardan birisinin bile eksikliği ve/ya yetersizliği iş’in doğmasına ve/ya kalitesine (gelir düzeyi, sürekliliği vd) olumsuz etkiler yapacaktır.

    Temel Denklem 3 – İşleri kişiler yaratır. Kamu otoritesi (yerel ve merkezi) bunun için uygun iklim yaratır; hiçbir şekilde girişimcilerle rekabet etmez, doğrudan iş yaratmaya kalkmaz.

    İş’in bileşenleri açısından durum

    İhtiyaç:

    Bu açıdan toplumumuzda en küçük bir eksiklik yoktur. Tüm sosyal ve ekonomik kesimlerde mal ve hizmetler açısından ihtiyaçlar neredeyse sonsuzdur. Örneğin son 20 yıldaki iletişim devrimi, evvelce duyumsanmayan ihtiyaçları herkesin ihtiyaç dağarcığına sokmuştur.

    İnsan nitelikleri:

    En önemli sorun bu bileşen açısındandır. İhtiyaçları giderecek olan insanlarımızın “nitelikleri” deyimiyle kastedilen, onların: (1) zihinsel yeterlikleri, (2) bilgi ve becerileri, (3) ruhsal sağlıkları ve (4) genel kabul görmüş (evrensel) ortak ahlaki değerler açısından durumlarıdır.

    Bu dört boyutun çeşitli kombinezonları yapılır ve örneğin: yüksek zihinsel yeterlikli, iyi eğitim görmüş, ruh sağlığı yerinde ve ahlaksız bir kişi ile, aptal, bilgili, namuslu ve sağlıklı bir kişinin (ve daha binlerce varyasyonun), toplum dokumuz içinde yanyana yaşadıkları düşünülürse “durumumuz”un ne olduğu kolayca anlaşılacaktır.

    Akraba evlilikleri, beslenme bozuklukları gibi nedenlerle toplumumuzun zihinsel kalitesinde sorunlar doğmuş olması büyük bir olasılıktır.

    Bilgi-beceri açısından ise durum daha berraktır. “Ne iş olsa yaparım ama özel bir becerim yok” diyen milyonlar ile, “rahat bir iş isterim her işi yapmam” diyen yüzbinlerden ibaret “net” bir resim!

    Ruhsal sağlık açısından ise durum yine nettir. Adam öldürüp maç seyreden, döner bıçaklarıyla maça giden gençlerimiz, klakson çaldı diye adam döven insanımız “durum”un birer göstergesidir ve çoğunun serbest bırakılamayacak düzeyde hasta olduğu açıktır.

    Nihayet asgari evrensel ahlaki normlar açısından durumu anlamak isteyenler ise onlarca TV kanalını bir gözden geçirip, şiddet ve seks pazarlamacılarının nasıl iş adamı sayıldığını görebilirler.

    Talepkar ama yetersiz insan dokumuz açığını, rüşvetle, yasa ve ahlak dışı yollarla, tevekkülle, yakınarak, başkalarını suçlayarak ve her sorununu birilerine ihale ederek (şimdilerde AB’ne) kapamaya çalışmaktadır.

    Girişimcilik:

    Bir arada bulunmayan -iş fikri, beceri, yöneticilik, para gibi- kaynakları bulup bir araya getirebilme ve bunun risklerini taşıyabilme ya da taşıtabilme yoluyla birilerinin ihtiyaçlarını giderebilme becerisi olarak tanımlanabilir.

    Son yıllarda nisbeten gündemde olan bu kavram henüz mucitlik, yenileştirmecilik, finansörlük, patronluk, yöneticilik ile birlikte bir zihinsel kargaşa içindedir. Buna karşın diğer faktörlere oranla daha az sorunlu bir alandır.

    Ve iş iklimi:

    Yukarıda sayılan iş bileşenlerinin birleşip işi oluşturacağı iklim açısından sorunlar, bu bileşenlerden birisi olan “insan nitelikleri”ndeki yetersizliklerden doğrudan etkileniyor.

    Türkiye dışındaki hemen hemen tüm ülkelerde, eğitimsiz veya düşük eğitimli kişilerin, küçük sermayelerle kurabildikleri seyyar satıcılık sektörü, bir yandan işsizlikle mücadele diğer yandan da düşük gelirli kesimlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında mükemmel bir buluşma yaratmada kullanılır. O toplumlar bunu akıl edebilecek asgari zihinsel yeteneklere sahiptirler.

    Yalnızca ülkemizde seyyar satıcılarla mücadele için devlet gücü kullanılır. Belediye zabıtası denilen örgüt büyük bir şevkle, ayakları üzerinde duran bu kesimi ve onlardan alış veriş yapan düşük gelirli kesimi perişan etmeye yarar. Bunun doğrudan doğruya akraba evliliği gibi nedenlere bağlı olduğu kesindir.

    Mücadele edilen seyyar satıcılardan küçük bir bölümü tekrar girişimde bulunup işlerini sürdürmeyi başarırsa da, diğer kısmı iş değiştirirler. Mafya veya terör örgütleri tetikçiliği, gasp, kapkaç gibi iş alanları zorunlu olarak gittikleri alanlardır.

    Seyyar satıcıların uymak zorunda oldukları normları belirleyip, onları eğitip denetleyen ve bu sektör içinde düzenli hizmet vermelerini sağlamak yerine onları düşmanlarının eline silah olarak vermek, bilgisizlik, görgüsüzlük gibi hafif nedenlerle açıklanamaz.

    Başlangıçta değinilen “kalabalık kamu kadroları” sorununa yol açan, kamu kadrolarını işsizlikle mücadele için kullanma çaresinin(!) bir diğer sonucu ise iş iklimi üzerine bir karabulut gibi çökmüştür.

    Parçalanmış süreçler (https://tinaztitiz.com/3727/surec-parcalanmasi-kar-depremvesaire/), bu parçaların her birini elinde tutan bürokrasi için birer geçim kaynağı olmuş, girişimcilerin önündeki büyük engellerden birisini oluşturmuştur. Çeşitli özendirmelere karşın yabancı sermayenin bir türlü gelmeyişinin, yerli sermayenin yurt dışında yatırım yapmasının altında ilk aranması gereken neden parçalanmış süreçler olgusudur.

    Sonuç nedir?

    Bu kısa yaklaşımdan çıkarılabilecek somut sonuç, işsizlikle mücadele (ya da daha doğru adlandırmayla İş ve Gelir yaratma) politikasının ilke ve araçlarının, burada çerçevesi çizilen alan içine oturtulması zorunluğudur.

    Hemen tahmin edilebileceği gibi bu politikanın kısa vadeli sonuçları yerine uzun vadeli sonuçlarına bel bağlamak daha gerçekçidir. Ayrıca da tüm araçların belirli bir eşgüdüm içinde uygulanması koşuluyla. Ama hepsinden öncelikli olarak temel denklemleri iyi anlamak ve onlara aykırı yaklaşımlar içinde olmamak kaydıyla.

    Görüldüğü gibi kök sorun, işsizlik ve gelir yetmezliği olarak görüntü veren rekabet gücü yetmezliği, onun da altındaki kök sorun bireylerimizin niteliklerindeki yetersizliklerdir.

    Bu son sorun kendini besler özelliktedir. Yani bireysel nitelik yetmezliğini algılayıp, çözümleyip çözüm geliştirmek durumunda olan kişilerin çoğunluğu -siyasetçi, bürokrat, akademisyen ve diğer okur-yazar kesim- bizzat nitelik yetmezliği hastalığı ile enfekte olmuş kişilerdir. Bu sorunun aşılabilmesi ise gerçek bir dönüm noktası olacaktır.

    Peki son bir soru: bunca yıldır böyle bir politika dokümanı hazırlanmamış mıdır; yoksa niçin ya da varsa niçin ortalıkta değildir?* Sırf bu sorunun yanıtı dahi çözümün çoğunu içinde barındırmaktadır.

    (*) 1985 yılında Devlet Bakanlığı’nca geliştirilip, 1987 Ekim’inde Türkçe ve İngilizce olarak basılan İstihdam Politikası, başta DPT kütüphanesi, Milli Kütüphane ve Beyaz Nokta® Gelişim Vakfı kitaplığı olmak üzere çeşitli yerlerde mevcuttur. http://bit.ly/VzjBq3 adresinde ise bu belgenin sadece ilk 10 sayfası (Amaçlar ve içindekiler bölümü) verilmiştir.

    29 Aralık 2004

  • İş için yeni paradigma ve bir örnek..

    Bir kuruluşa zamanının tamamını satmak anlamına gelen “belirli bir ücret karşılığında o kuruluşun bordrosunda yer almak” paradigması yerini hızla bir yenisine bırakıyor. Bu yeni paradigma “katma değer satma”dır. Bir eğitim kurumundan mezun olan gençler artık, aşağıda mektubunu okuyacağınız Özge gibi yaratabileceği katma değeri pazarlıyorlar.

    Birçok gencin israrla iş aramasına karşın bulamayışları kuşkusuz işsizlik denilen ve çeşitli nedenlerin bir bileşimi olan olgudan kaynaklanıyor ise de, önemli ölçüde bu paradigma değişiminden kaynaklanıyor.

    Bu dönüşümün işveren ve işgören açısından anlamlı birer açıklaması var. İşverenler, bir kişinin zamanının tamamını satın alıp, kişinin o zaman içinde çeşitli katma değerler üretebilmesi için çabalıyor ve bunda ancak kısmen başarılı olabiliyor. Bu yeni paradigmada ise böyle bir sorun yok. İşgören, ürettiği -ya da üretmeyi taahhüt ettiği- katma değeri, sınırları çok belirli biçimde tanımlayıp ortaya koyuyor. İşveren bu katma değere ihtiyacı olduğunu düşünüyor ise fiyat konuşuluyor ve el sıkışılıyor.

    İşgören açısından ise durum şöyle: bilgi ve becerilerini “götürü” biçimde satmak yerine, o bilgi ve becerileri kullanarak üretebileceği mal veya hizmet ürünlerini (katma değer) daha yüksek fiyatla satmak ve aynı zamanda kendi zamanının yönetimine sahip olmak.

    Bu aynen, bir minerali -örneğin bor- ham olarak satmak yerine, ona katma değer ekleyerek satmanın daha yüksek getiri sağlamasına benziyor.

    Ancak burada kritik bir nokta var: Bu mekanizmanın böyle işleyebilmesi için işgörenin bir katma değer üretebilecek bilgi ve becerilerle donanmış olması ya da öğrenmeyi öğrenmiş ve dolayısıyla da ihtiyaç olan bilgi ve becerileri kısa bir süre içinde öğrenebilir durumda olması gerekiyor.

    İşveren açısından da bir koşul var: Yüksek derecelerle diploma sahibi olmuş kişileri bordrosuna alıp ne yaptıracağını tam bilmeden onların katma değer üretmesini beklemek yerine, beklediği katma değerin sınırlarını tam çizebilmeleri gerekiyor.

    Aşağıya, böyle bu anlayışla yazılmış bir mektubu aynen alıyorum:

    «Merhaba, ben Özge Yalçıner,

    Bu yıl, Sakarya Üniversitesi Geyve Meslek Yüksek Okulu bilgisayar programcılığı bölümünü bitirdim. Bir kuruluşta ücretli olarak çalışmak yerine, çeşitli kişi ve kuruluşlara “zaman satmayı” düşündüm. Böylece, hem o kişi ve kuruluşlar, hem de kendim için daha yüksek katma değerler yaratabileceğim.

    Sahip olduğumu düşündüğüm -ve denemesini yaptığım- çeşitli becerilere, sizin şahsen ya da kuruluşunuzun ihtiyaçları olduğunu tahmin ediyorum. Bu tahminimi, bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım mentor’um da doğruladı.

    Bu mektubu, bu tahmin üzerine, siz veya kuruluşunuzla bir sinerji yaratma olanağını aramak için yazıyorum.

    Bana / bize ne gibi katma değer yaratabilirsin?” gibi bir sorunuz olabileceği varsayımıyla, mevcut olasılıklardan -sadece düşünebildiklerimi- sıralamak istiyorum. İlkesel olarak böyle bir “alış-veriş” size/kuruluşunuza anlamlı geliyorsa, üzerinde görüşerek çeşitlendirebiliriz. Anlamlı geldi fakat sizin açınızdan şu an için uygulanması mümkün görünmüyor ise, yakın tanıdıklarınıza beni tavsiye etmeniz benim için yine değerli olacaktır.

    Aklıma gelen katma değer başlıkları şunlar:

    • Bilgisayar kullanan hemen herkesin bir yedekleme (back-up) sorunu vardır. Sizin de, disketlerde, bilgisayarınızın içinde ya da başka ortamlarda, çoğu zaman düzensiz ve arandığında bulunamayacak back-up’larınız olduğunu tahmin ederim. Bunları hem düzene sokar hem de belirli aralıklarla gelerek güncellerim.
    • Yıllar boyunca kitaplıklar ve evrak dolapları şişer. Hem yer ihtiyacı artar hem de aradığınızı bulamazsınız. Size bu bağlamda 4 tür hizmet verebilirim:

    (1)     El altında bulunmaması, ama atılmaması da gerekenleri ayırmak ve göstereceğiniz yerlere yerleştirmek,

    (2)     Gereksizleri atmak,

    (3)     Geri kalanları düzenlemek,

    (4)     Aradıklarınıza kolay erişmenizi sağlayacak -bilgisayar destekli ya da bilgisayarsız- bir arşiv sistemi oluşturmak.

    Bunlardan bir veya birkaçını seçebilirsiniz.

    • Kuruluşunuz veya sizce üretilen mal ve hizmetlerle ilgili, internet üzerinde (Türkçe) araştırma yapar sonuçlarını size rapor ederim.
    • Belirli konularda iletişim kurmak istediğiniz kişi ve kurumlarla, internet üzerinden sizin adınıza iletişim kurar, gereksiz mesajları süzer, sadece işinize yarayacak olanları size iletirim.
    • Trafiğini kontrol etmek istediğiniz cep veya sabit telefonlarınıza ait ayrıntılı listeleri inceler, sonuçları hakkında derli-toplu bilgiler üretirim.
    • Birden fazla kişinin katılacağı toplantıları organize etmek, uygun zamanlarını çakıştırmak çok güç ve zaman alıcıdır. Bu tür toplantıları organize ederim. Toplanmak istediğiniz kişileri ve uygun tarih aralıklarırzı bana bir yolla iletmeniz kafidir.
    • Zaman içinde çok sayıda kartvizitinizin biriktiğini ve halen de birikmekte olduğunu sanıyorum. Bunlarla ilgili olarak şunları yaparım. Bu kartvizitlerin muhtemelen bir bölümünün iletişim bilgileri değişmiştir. Bunları kontrol edip güncellerim.
    • Bu kartları aldığınız zaman, aldığınız kişiyle ilgili -ve kart üzerinde yazılı olmayan- bazı önemli bilgiler vardı. Bunların bir bölümünü şimdi hatırlamıyor olabilirsiniz; bir kısmını ise düşünerek hatırlayabilirsiniz. Bunları bilgisayar destekli bir sisteme kaydeder ve istediğiniz anahtar sözcüklere göre arama yapabilmenizi sağlarım. Örneğin, “Kardeşi yargıtay üyesi / bir kogrede tanıştım / kule tipi inşaat yapar /…..” gibi bir ipucu, aradığınız kişiyi bulmanıza yarar. Bu tür bir arama sistemi ile desteklenmeyen kartvizit defterleri bir anıdan fazlaca bir değer taşımıyor. Size böyle bir sistem kurarım.
    • Tek olarak kapasitemi aşan konu veya hacimdeki işler için, benimle aynı standartta iş yapabilecek elemanlar bularak size yine tek olarak muhatap olmaya devam edebilirim.

    Yukarıda da belirttiğim gibi bu listeyi daha da çeşitlendirmek mümkündür. Burada karar verilmesi gereken 2 nokta var:

    (1) Bu tür hizmetlerin, sizin / kuruluşunuzun verimini ne ölçüde etkileyebileceği konusunda ikna olup olmadığınız

    (2) Bu hizmetleri bu şekilde (outsourcing) ya da sabit ücretli elemanlar eliyle sağlamak konusundaki kararınız.

    Mektubumu okumaya, cevaplamaya ya da güvendiğiniz kişilere tavsiye etmek için harcadığınız zamana şimdiden teşekkür eder, kişisel yada kurumsal zaman kazandırma konusundaki önerimi olumlu değerlendireceğinizi umarım.

    Saygılarımla,
    Özge Yalçıner
    Tel: (0216) 478-2019 GSM: (0535) 316-7719
    12 Temmuz 2003