• Yanlış konu (türban) üzerinden bu sorun çözülemez! (Değişken Derinlikli Yazım)

    Türban, başörtüsü gibi sözcüklerle ifade edilen sorun, bu soruna neyin yol açtığı irdelenip sağlam bir kavramsal temele oturtulmadıkça çözülemeyecek, hatta giderek derinleşecektir.

    DDY (Değişken Derinlikli Yazım)
    Tekniğiyle yazılmıştır
    (https://www.tinaztitiz.com/dosyalar/hyperwrite_aciklama.doc)

    Patent: “M.Tınaz Titiz, No: TR 2005 03764 A2”

                   Öz

          1. Düzey Ayrıntı

           2. Düzey Ayrıntı


    Yanlış konu (türban) üz erinden bu sorun çözülemez!
    Türban, başörtüsü gibi sözcüklerle ifade edilen sorun, bu soruna neyin yol açtığı irdelenip sağlam bir kavramsal temele oturtulmadıkça
    çözülemeyecek, hatta giderek derinleşecektir.
    Basit bir trafik kazasında dahi doğru tartışma yolu benimsenmez, hele
    hele konu kaza ile doğrudan ilgili olmayan yan konulara çekilirse
    ne umulmaz sonuçların doğabileceğini hep biliriz.
    Türban işi de benzer gelişmelere gebedir.
    Toplumun bir bölümünün “türbanın siyasal simgeleştirilmesi”, diğer bölümünün ise “milletin dinine tasallut” olarak adlandırdığı sorun aslında her iki bölümün de tamamen uzlaşı içinde bulunduğu başka bir kavramdan kaynaklanmaktadır.
    Bu kavram “koşullandırma”dır.

    Şeytan çıkarmak
    İnsanlık, aykırı düşünce taşıyanların içinden şeytanın çıkarılması için
    yakıldığı dönemlerden geçip ilerleyen bir süreç yaşıyor.
    Bu nedenle bugünlere de, bu sürecin geride kalan ve birçok bakımdan lkelliğine hayretle bakılacak dönemler olarak bakılması gerekir.
    Her ne kadar bugün kimseyi içinde şeytan var diye -pek- yakmıyor isek
    de pekala başka yöntemlerle içindeki şeytanı çıkarmaya uğraşıyor, sonra da kedisini yıkarken değil de sıkarken öldüren çocuk gibi masum tavırlar takınıyoruz.

    Koşullanmama hakkı: sıfırıncı hak
    Günümüzde, insanın temel hak ve özgürlüklerinin neler olduğu belirlenip bir evrensel bildirgeyle ilan edilmiştir.
    Ama bildirgede öyle birkaç nokta atlanmıştır ki, bugün yaşadığımız -ve o atlanan noktalar insanlar tarafından farkedilmedikçe de yaşanacak olan- temel hak ve özgürlük ihlalleri bütün Dünya’da
    sürecektir.
    Bu noktalardan birisi, “koşullanmama hakkı” adı verilebilecek bir haktır.
    Sağım solum koşullanma
    Yaşamımıza dikkatli bakılırsa, önemli bir bölümünde, bizim dışımızdakilerce ve çeşitli konularda sürekli olarak koşullandırılmaya çalışıldığımız görülecektir.
    Çamaşır tozu ya da kola satıcısı, kendi malının iyi olduğunu düşündüğü özelliklerini öne çıkararak bizi koşullandırmaya
    çalışır.
    Tüm reklamların yapmak istediği ve büyük ölçüde yaptığı da budur.
    Politikacı, kendi yaptıklarının en iyiler olduğu konusunda çeşitli yollara başvurarak insanları koşullandırmaya çalışır.
    Eğitim ise başlıbaşına bir koşullandırma sürecidir.
    İstemeyen kulak vermeyebilir mi?
    Bütün bunlara karşı genel kabul görmüş savunma, “isteyen dinler
    istemeyen dinlemez
    ” biçimindedir.
    Acaba gerçekten böyle midir?
    Herhangi bir konudaki koşullandırmanın etkisinde kalmak istemeyen bir kişi, bunlardan kendisini kurtarabilir mi?
    Sokakta ve evde, reklamlar, çeşitli propaganda araçları, gazeteler, TV
    programları ve bu gibi kanallarla insanları koşullandırmaya çalışan
    onca «saldırı» varken acaba birisi çıkıp da “ben bunları dinlemiyor ve etkisinde de kalmıyorum” diyebilir mi?

    En güçlü yanımız, en zayıf yanımız
    İnsan beyni koşullanmaya uygundur.
    Çünkü öğrenmeye uygundur.
    Ama, doğal koşullarda ihtiyacı olan bilgi, beceri, tutum ve davranışları
    yine doğal yollarla -yaparak, yaşayarak- öğrenmeye göre
    uygundur.
    Çünkü evrimini öyle sürdürmektedir
    Koşullandırma, eğitimin açtığı kapıdan sızmıştır.
    İnsanlar, kendi isteklerine uygun tipte bir örnek insanlar yetiştirebilmek için “eğitim”i, “hakkında eleştiri yapılamaz” kavramlar sınıfına koymuşlardır.
    Dikkat edilirse, eğitim ve onun dışındaki koşullandırmalar daima aynı yöntemi kullanmaktadır: tekrar!
    Eğer, “isteyen dinler, istemeyen dinlemez” mantığı doğruysa, mesela, düşünme gücünü yavaşlatıp ikna olmayı
    kolaylaştıran belirli bir kimyasalı güzel çöreklerin hamuruna katıp
    piyasaya sürmek, sonra da “istemeyenler yemesin” demek de o kadar doğrudur.
    Sağlık sorunları diye adlandırdığımız, giderilmesi için de büyük kaynaklar ayırdığımız sorunlar aslında, fiziki ve ruhsal yapımıza hiç de uygun olmayan bir yaşam biçimini «medeniyet» adı altında benimseyip yaşamaya kalkışımızdan doğuyor.
    Bireysel ve toplumsal ölçekli birçok sosyal sorunuz da, benzer şekilde
    benimseyip tartışmaya kapadığımız «değerler kümesi»nin esonuçlarıdır.
    Türban değil koşullandırma yanlıştır
    Türban ya da herhangi bir diğer ideolojik öğreti koşullandırma amacı ile birleştiğinde yanlıştır.
    Yoksa tabii ki herkes, koşullandırma amacını taşımayan hallerde -örneğin evinin içinde- türbanlı ya da çıplak dolaşabilir.
    Koşullandırma amacı taşıyıp taşımadığını ölçebilen bir alet (!) geliştirilene kadar ise her türlü -ama her türlü- ideolojik öğretinin herhangi bir yolla sergilenmesi, insanın bu çabuk öğrenen yönünün istismarı anlamına gelir.
    Nitekim tüm ahlaki norm sistemleri insan -ve diğer varlıkların- istismara
    açık yönlerinin etkilenmesini bunun için yasaklamışlardır.
    Benimki seninkinden daha beyaz!
    Bu yaklaşımın toplumun neredeyse bütünü tarafından reddolocağı
    kesindir.
    Çünkü hemen herkes kendi ideolojisinin doğru diğerlerininkinin yanlış olduğunu varsaymaktadır.
    Çözüm ise doğrularımızı askıya alabildiğimiz, doğru sanıp ölesiye -ve öldüresiye- sarıldığımız inançlarımızı sorgulamaya
    başlayabildiğimiz zaman mümkün olabilecektir.
    Üzerindeki bütün uzlaşıya karşın koşullandırma bir insanlık ayıbıdır.
    İnsanın, evrenin -ve tabii ki Tanrı’nın- tam bir modeli olduğunun reddi, onun kendi dar kalıplarımıza göre yeniden şekillendirilmesi
    girişimidir.
    Gün gelecek tüm koşullandırıcılar ayıp sayılacak
    Geçmişte benzer şekillerde üzerinde uzlaşılmış doğruları bugün barbarlık, çağdışılık olarak değerlendiriyoruz.
    Yarınlarda koşullandırmanın da aynı sınıfa gireceği beklenmelidir.
    Men dakka dukka!
    Çok masum bir doğruyu benimsetmek için dahi izin verilebilecek koşullandırma, başkalarının da kendi doğrularını aynı yöntemle benimsetmeye kalkmasına yol açacaktır.
    Bugün, ezbere bellediği doğrulara dayanarak o doğruları ezberlememiş olanları dışlayanları ayıplamak yerine bunun niye olduğunu anlamaya çalışmak daha doğrudur.

    3 Temmuz 2005, Pazar