Uzlaşma Çemberleri için İletişim Etiği Kuralları

V 0.0 – 02.11.2016

Birbirlerinden farklı kültür, ideoloji, inanç, paradigma vb’ne sahip kişilerin, aralarında ortak bir dil oluşturmak ve bu yolla hem kendilerini daha iyi anlatmak hem de diğerlerini daha iyi anlayabilmek amaçlarıyla uymayı taahhüt edebilecekleri kurallar şunlar olabilir (mi?)

  • Her yargı’nın en az bir ön koşulu olduğunun farkında olarak,
  • Hiç kimsenin, kendi doğru – iyi –güzel’leri yerine, bir başkasınınkileri benimsemek istemeyeceğinin bilincinde olarak,
  • Ortak akılların bireysel akıllardan daha güçlü olduğunu bilerek,
  • Düşüncelerin zayıf nedensellik (rasyonellik) halkalarının ortak akılla güçlendirilmeye çalışılmasının, uzlaşı süreçlerinin temelini oluşturduğunu bilerek,
  • İnançların özlerinin nedensellik yoluyla tartışılamayacağını; özlerinin güçlenmesine yardımcı olabilecek şekilde daima sorgulanmasının (tahkik-i iman)[1] sağlam inançlara varmanın yolu olduğunu bilerek

her türlü düşünceyi tartışmayı ve bu yolla uzlaşılar oluşturmayı benimsiyorum.

2 Kasım 2016

 

[1]Bkz. https://goo.gl/61Rc93  Sah 71, 72

 

2 Yorumlar

  1. Kurallar iyi görünüyor.

    Nasıl uygulayacağız?

    Teker teker ele alalım:

    1- Her yargının bir önkoşulu var ise, yargı sahibinin bu önkoşulu mu söylemesini bekleyeceğiz?
    2- Hiç kimse kendi “iyi-doğru-güzel”i yerine başkasının “iyi-doğru-güzel”ini benimsemezse bambaşka bir “iyi-doğru-güzel” mi tanımlamamız gerek?
    3- Ortak aklın bireysel akıldan daha güçlü olduğunu hangi kanıtlarla kabul ettireceğiz?
    4- Zayıf nedensellik halkalarını ortak akılla güçlendirmeye nasıl razı olunacak?
    (En zoru) 5- “Tahkik-i iman” insanların kolay benimseyeceği bir işlem midir? İnsanlar ne ile bu yola girecek?

    Saygılar..

    1. Sayın Kayalıgil,
      Yorumunuz için teşekkür ederim; sanırım çok sayıda kişinin olası sorularına tercüman olmuşsunuz. Bu benim için önemli; çünkü bu itirazları bilmeksizin işe yarar bir noktaya varmak güç olacaktı.

      Önce bütünü hakkında birkaç cümle yazıp sonra da 5 madde için yorumlarınızı cevaplamaya çalışacağım.

      Başta belirtmem gereken nokta, bu tür Etik Güvence’lerin (EG) (bkz. https://goo.gl/blP4kE), “ben ….. konusunda dayanışma sağlayarak etkileme gücümü artırmak istiyorum” diyebilen kişiler için yarayışlı bir araçtır. Aksine, “ben kural takmam kendi bildiğim en doğrusudur, ben kimseye uymam herkes bana uymalıdır” düşüncesine sahip olanlar için EG işe yaramaz; ancak o tür kişilerle mücadele etmek isteyen kişilerin kullanabileceği bir araçtır.
      Buna göre varsayım şudur: Bir kişi “NE yapılacağı ya da yapılmayacağı” konusunda niyetli ise, onun NASIL yapılacağı (ya da yapılmayacağı) konusunda tüm bilgi, beceri ve yaratıcılığını harekete geçirir (SİMYACI’daki sözü hatırlarsak, “bir kişi bir şeyi çok istiyorsa, tüm evren o şeyi ona vermek için harekete geçer”.
      Bununla beraber, ben maddeler hakkındaki NASIL’lar için düşüncelerimi belirteyim:
      (1) Yargıların ön koşullarını kim belirleyecek? Cevap basittir: Bir yargıyı dile getiren kişi, bu kuralı biliyorsa tabii ki ön koşulları SORGULAMA yoluyla kendisi bulacaktır. Fakat bunun, bu kuralla ilk defa karşılaşan, o ana kadar tüm aklına gelenleri “koşulsuz doğrular” olduğuna inanmış bir kişi tarafından yapılabilmesi neredeyse imkansızdır. Eğer, bu kural birdenbire kişinin gözünü açıp -bir mini aydınlanma gibi- koşulsuz yargı olamayacağını anlarsa bu çok iyi bir şans sayılmalıdır.
      Bulunduğu ortamlara katkıda bulunmak gibi bir doğal misyon edinmiş kişilerde bu şans yüksektir.
      Sorgulama konusunda daha geniş bilgiler https://goo.gl/EscZT3 adresinde etraflıca ve örneklerle anlatılmaktadır. Şu an için sorgulama kültürünün toplumumuzda yaygın olduğunu söylenemez; ama bir yandan yatkın olanların bu tür Uzlaşma Çemberleri yoluyla, bir yandan da autodidact kişilikler yoluyla yaygınlaşacağını ummak zorundayız; aksi halde yaşamımız giderek zorlaşacak (artık yaşam mücadelesi değer üretenler ile daha çok değer üretenler arasında olacak. Değer üretemeyenler ise iç savaşlar, salgın hastalıklar vb yollarla yavaş yavaş elimine edilecek. Değer üretiminin olmazsa olmaz aracı ise Soru Sormak / sorgulamak)
      Ön koşulların ortaya çıkarılması “bilgi” ile mümkündür ve kişi her zaman yeter derecede bilgili olmayabilir. Bu durumda başkalarının bilgilerine başvuracaktır. 3ncü kural olarak ileri sürülen Ortak Aklın gücü bu amaçla kullanılabilecek en etkiyi yardımcıdır.
      Her yargının en az bir ön koşulu olduğu gerçeğinin bir kere farkına varılması -arayış içinde olan kişiler için- bir uyanış vesilesi olacaktır.
      (2) Genelde insanların Doğru – İyi – Güzel’leri (kısaca DİG diyelim) kendilerince belirlenir. İlk kuraldaki ön koşul gerçeği fark edilene kadar herkes kendi DİG’lerinin TEK olduğunu başkaca DİG olamayacağını düşünebilir. Ama yukardakine benzer bir mini aydınlanmayı bu konuda da beklemeliyiz. Aydın adını verdiğimiz insanlarımız bunun için yok mu?
      Bütün bunlara rağmen, hangi bilinç düzeyinde olursa olsun insanlar başkasının dikte ettiği DİG’leri benimsemek istemez. Bu insani bir duygu. Bu nedenle, “benimseticilik”, “koşullandırıcılık” vb renkler taşıyan üslupların farkında olunması yeter.
      Nelerin doğru / yanlış (akıl alanı); nelerin iyi / kötü (ahlak alanı); nelerin güzel / çirkin (estetik alanı) olduğu konusunda birisi kişiye özgü, birisi kültüre özgü, birisi de evrensele özgü 3 bileşen olduğu gerçeği dikkatte tutuldukça, bu konular uzlaşmazlık nedeni olmayacak ya da minimum ölçüde uzlaşmazlık yaratacaktır.
      (3) Ortak aklın gücünün kanıtlanması bağlamında herkesin bol miktarda kişisel örneği mutlaka vardır. Tek doğrunun kendi doğrusu olduğuna inanıp bunu ölesiye ve öldüresiye savunan kişiler (bkz. https://goo.gl/trMQui) enderdir diye düşünürüm :))
      https://goo.gl/c1dS7H ve https://goo.gl/6tD1j7 adreslerindeki açıklamalara bir göz atılmasını öneririm.
      (4) Rasyonel düşünmeyi yerleşik bir kültür olarak benimsediğimiz pek söylenemez. Bu nedenle düşünce zincirlerimizde kopuk halkalar olması kaçınılmaz görünüyor. Eğer kişiler kendilerini sorgulamak gibi bir huy edinirler ise -ki Uzlaşma Çemberlerinin bu tür kişileri bir araya getireceğini düşünürüm- kopukluklar kolayca ortaya çıkacaktır.
      Bütün bu güç süreç için ihtiyacımız olan şeylerin başında “bildiklerinin doğruluğundan kuşku duymak” gibi bir basit element geliyor. Kuşku bizi bulunduğumuz noktalardan akılcılığın güvenli rotalarına taşıyabilir.
      (5) Sorgulama ve kuşku bir alışkanlık haline gelince, inanç ve imanın bunun dışında kalması beklenemez. Bilirsiniz bir yargı kalıbı vardır: İnançlar sorgulanamaz. Bu konuda https://goo.gl/JfoZtu ve http://wp.me/p2t6mi-1WK adreslerindeki iki yazıya göz atılmasını öneririm.
      Bununla birlikte bu kuralın en güç anlatılır olduğuna katılıyorum. Ama inandığım bir konu şu: Tüm canlılar gibi insanoğlunun da temel dürtülerinin başında “yaşamını sürdürmek” geliyor. Bunu tek tek yapmanın mümkün olmadığı, ancak dayanışma yoluyla yapılabileceği sadece insanlar için değil, bitki ve hayvanlar için de geçerli. Eğer, inançları sorgulayarak, “iman özü” denilebilecek ve sürekli sorgulamaya tabi tutularak giderek çevresindeki ayrıntılardan ayıklanıp bilgi yardımıyla dövüle dövüle güçlenen noktayı hedeflemek yerine, sorgulamaya kapalı yargılarla yaşamayı seçersek büyük sistem bu fatal hatanın karşılığını mutlaka verecek ve karşı duranları yok edecektir. Bunu akıl edersek devam edeceğiz, akıl edemezsek yok olacağız. Bu da sistemin adaleti demektir.Doğrusu ben, aklımızın galip geleceğini umuyor ve inanıyorum.

      Son bir nokta: Bütün bu yazdıklarım kendiliğinden olabilecek şeyler değildir. Siz(ler) olmazsanız olmayacağı da kesindir.
      Sevgiler

Yorum Gönder