Dil sürçmesi mi kasti mi?

Televizyon tartışmalarında konu ne olursa olsun mutlaka döner bir tarafından laikliğe gelir. Fakat tartışmaların bir yerinde –tercihan başında- laikliğin tanımını hatırlatıp öylece devam etmek yerine, laikliğin –o anda konuşan açısından- yararları sayılır. Hatırladıklarım şunlar:

–       Laiklik çağdaşlıktır,

–       Gelişmişliktir,

–       İnsan onurudur,

–       Herkesin inancını özgürce yaşayabilmesidir,

–       İnanç özgürlüğüdür,

–       İnanmama özgürlüğüdür,

–       Dinsizliktir,

–       Dinsizlik değildir,

–       ….

Wikipedia’ya göre ise tanımı:

Kamu yönetimlerinde dini müdahalenin olmayışıdır; özellikle de devlet politikalarının belirlenmesinde dini etkilerin yasaklanmasıdır. Aynı zamanda dini işlere kamu yönetimlerinin karışmayışıdır”.

Düz Türkçe ile “kamusal söylem, karar ve eylemlerin dini referanslara dayandırılmaması”dır.

Son yıllarda ortaya atılan “sert laiklik – yumuşak laiklik” (ne demekse) ise, zaten sözcüğün başındaki (la) nedeniyle Arapçadan gelme (-siz, -sız) çağrışımı yoluyla (dinsiz) olarak yorumlanan kavram hakkında iyiden iyiye kafaları karıştırdı.

Halbuki kavram son derece basit; “kamu yöneticileri herhangi bir dine mensup değillermiş ya da tam aksine tüm dinlere mensuplarmış gibi, içlerinden birisini öne çıkararak konuşamazlar, karar alamazlar, eylemlerde bulunamazlar”. Bu yöneticiler (muhtar, belediye başkanı ya da cumhurbaşkanı) son derece dindar ya da aksine dinsiz olabilirler. Onların söz, karar ve eylemlerine (takıları, kokuları, kılık kıyafetleri de dahil) bakarak inançları hakkında hiçbir ipucu elde edilememeli. Böylece, herhangi bir inanç ya da inançsızlık sahibi, kamu yöneticisince ötekileştirildiğini düşünmeyecek, söz ve eylemlerinde kendini tam özgür hissedecektir.

Peki toplumun çoğunluğu aynı dini benimsemişse n’olacak?

“%99’u Müslüman olan bir toplum halinde, kamu yöneticiler de büyük olasılıkla Müslüman olacağına göre laiklik pratik bir anlam taşır mı?”

Bu soru, muhtemelen toplumumuzda laikliğin bir türlü yerleşemeyişinin ipucunu veriyor.

http://goo.gl/5lHS1B adresinde İslam’ın kendi içindeki dallarından “küçük bir bölümü” görülüyor. Grafikte görünmeyen bölüm ise, toplumumuzun parçalanma konusundaki geleneksel becerisi nedeniyle oluşmuş dallanmadır.

Bu kesimlerin kuşkusuz ki ortak inançları, ritüelleri vardır. Ama, kamu yönetimlerinin söylem, karar ve eylemleri büyük ölçüde İslam’ın iman ve ibadet ilkeleriyle ilgili olamayacağına göre, yüzlerce ayrı “inanç grubu” olduğu kesin bir gerçekliktir. Ayrıca da, her bir grubun içinde de yüzbinlerce kişi bulunduğuna ve o kişilerin inançlarında da farklılıklar olabileceğine dikkat edilmelidir.

İyi de laik olacağız diye inancımızı özgürce yaşayamayacak mıyız?

Eğer, inancınızı yaşama yollarınız, başkalarının inançlarına doğrudan veya dolaylı bir baskı oluşturmaya neden olacak ise, inancınızı yaşama alanınızı, başkalarının inançlarını yaşama yollarıyla kesişmeyecek şekilde sınırlayacaksınız. Çünkü en az sizin kadar başkaları da inançlarını özgürce yaşamak hakkına sahiptirler.

İşte tam da bu nedenlerle kamu yöneticilerinin bu inanç gruplarına eşit uzaklıktaki konumlarını sürekli korumak zorunlukları vardır.

Korumamak ne anlama gelir?

Kamu yöneticileri, bu çok sayıdaki inanç grubundan birisine dahilse ve o grubun diğerlerinden daha doğru bir inanca sahip olduğunu düşünüp, geri kalanları da:

(a)  Kendileri gibi inanmaya zorlamaya ve/ya

(b)  Buna razı olmayanları kamusal imkanların dışında tutmaya veya yok saymaya

kalkarlar ise bunun anlamı nedir? Cevap basittir: Güç bendedir; kendi dini yorumuma göre toplumu şekillendiririm!

Aslında laiklik, bir arada yaşamak isteyen ve bireysel inanç tercihleri dolayısıyla baskı altında kalmak istemeyen özgürlüğüne düşkün bir toplumun ilk mutabakat kurması gereken en basit ve somut bir ilkedir. Bütün diğer ilkeler bundan sonra gelir. Hemen bütün önemli kavramlarda olduğu gibi laikliği tanımlamayı önemsemeyip, herkesin kendi tanımına göre hareket etmesine meydan veren “kendini laik olarak tanımlayan kesim”, 15 Temmuz darbe girişiminin en azından vicdani sorumlularından değil midir?

17 Ağustos 2016

7 Yorumlar

  1. LAİKLİK: Din ile devlet işlerinin ayrılması demek değildir; dincilerle sözde dini kurumlarla siyasetin, devlet işlerinin ayrılması demektir.
    Laiklik: Devletin dincilerin, sözde dini kurumların egemenliğine girmesine karşıdır. Yani Teokrasiye, dinci faşizme karşıdır. Laiklik, kökten dinciliğin, teokrasinin anti tezidir.
    Laiklik: Egemenliğin dincilerden, dini kurumlardan alınıp halka-bireye verilmesidir. Sözde kutsal monarşilerin yıkılması, cumhuriyetin kurulmasıdır.
    Tarih boyunca teokratik faşizme karşı mücadele veren cumhuriyetçilere “laik” denilmiştir.
    “kamusal söylem, karar ve eylemlerin dini referanslara dayandırılmaması” Laikliğin tanımı değil, teokrasiyi reddedişin;laikliği benimsemiş olmanın bir sonucudur…. Laikliği dini referansları reddetmek olarak tanımlarsak, “”laiklik dinsizliktir” diyenlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. İslam yönetimde şura, liyakat, adalet ilkelerine işaret eder. Bunları niye reddedelim? Akıl yoluyla (sağlıklı, ahlaklı, vicdanlı bir akıl) Kur’an yolu ayni noktada kesişirler, çelişmezler. Batı İslam dünyasından önce akıl yolunu takip ederek yönetim konusunda Kur’an ile/Kur’an’ın işaret ettiği bu konudaki temel ilkelerle buluşmuştur. Şura-kollektis katılım, liyaklat, adalet. paylaşım, özgürlük.. Saygılarımla..

    1. Sadece bir noktasına açıklama yapacağım: Kamu yönetiminde dini referansların kullanılmama ilkesi, dini referansların yanlış olmasından değil, her inanç sahibinin dini referanslarının farklılığından dolayıdır.
      Laik kamu yönetiminin herhangi bir ilkesi pekala bir veya birkaç dinde de bulunabilir. Ama o ilke, bir inanca göre değil tüm inançlara eşit uzaklıktaki laik referansa göre adlandırılır. Bilmukabele saygılarımla

      1. Hıristiyanlıkta din anlayışı, ruhbaniyet anlayışıyla özdeş olduğu için; ruhbanlarla, kiliseyle, sözde dini kurumlarla devlet işlerini ayırmak demek ayni zamanda din ile devlet işlerini ayırmak anlamına gelir. Kiliseye, ruhbaniyet anlayışına karşı olmak, dine de karşı olmak anlamına gelir. Dolayısıyla bir Hıristiyan laikliği “din ile devlet işlerinin ayrılması” şeklinde tanımlayabilir.
        Esas amaç: Dini kurumlarla devlet kurumlarını; kiliseyle, ruhbanlarla devlet, siyaset işlerini, ayırmaktır. Dini kurumların egemenliğini yani teokrasiyi reddetmektir.
        Aslında Batı, dinini laikleştirmek için mücadele etmiştir. Hıristiyanlığı ruhban tasallutundan, kilise egemenliğinden kurtarmıştır. Katolik Hıristiyanlığın anti tezi protestan ekolün temeli laik anlayıştır.

    2. “kamusal söylem, karar ve eylemlerin dini referanslara dayandırılmaması” Laiklik bu ise, hiç bir mümin laik olmaz. Mümin, her işini-eylemini Kur’an hükümlerine uygun yapmak zorundadır. Mümin: Allah’ın hükümlerini aklen benimseyen ve yaşamına uygulayan kişidir. Laikliği o şekilde tanımlarsak ” ya laik olacaksın ya da mümin, ikisi bir arada olmaz” diyenleri doğrulamış oluruz. Tarihsel olguları da dikkate alarak laikliğin tanımı: “Kamusal karar ve eylemlerin dincilerin, sözde dini kurumların referanslarına dayandırılmaması” şeklinde olabilir. Laikliği, insanların din ile bağını koparan etken değil; dinciler ile dini kurumlar ile bunların tahakkümü sömürüsü ile insanı, yaşamı ayıran etken unsur olarak anlamalıyız.. laiklik dine değil, din dışı dinci sınıfa-zümreye karşıdır. Bir Müslüman için laiklik: Dincilerin, siyasal islamcıların, cemaatlerin, tarikatların devlet -millet yönetiminde egemen olmalarına karşı olmaktır.
      Saygılar.

      1. Sayın Akbaşak,
        Ağustos 2016da yazmış olduğunuz yorumu yeni farkettiğim için bağışlayınız.
        Her iki yorumunuzda katıldığım yerler olsa da laikliğin ne olduğu konusundaki kişisel yorumunuza katılmıyorum.
        http://wp.me/p2t6mi-TD adresindeki yazıya ve yukarıki bölümlerdeki “…dini referansların yanlış olmasından değil, her inanç sahibinin dini referanslarının farklılığından dolayıdır.” ifadesine dikkat edilmesini öneririm.
        Kişiler, başkalarını (kamu deyimiyle kastedilen budur) etkileyecek konularda, Allah emirlerini kendilerine göre yorumlayıp uygulamaya kalktıkları zaman sizin gayet isabetle “dinci” olarak tanımladığınız kişilerin yarattığı kaotik ortam doğar ve de doğduğu 15 Temmuz kalkışması sırasında görülmüştür.
        Bilvesile saygılarımla

    3. Grande mestre, o Sushi é o ultimo desafio para estar ao nivel de Budha e do JC… Libra Sister, começas-te a perceber um pouco de como me espicaçar, basta lançar desafios e depois tenho o meu feitiozinho interno sempre a dizer: “You can do it!”… “And I Wi0&C#8221;&#823l;lenas dos próximos blogs…Abraço e Beijinho,

  2. Tınaz bey merhabalar,

    Kavram Mutfağı; içinde Laiklik kavramı (http://goo.gl/1gQOpV) ve yazınız için teşekkürler.

    Mutfak gerçek anlamda da benim için bir sanat ortamıdır. Tek bir malzemeye bağlı ve bağımlı kalmadan eldekileri kıvamında kullandığımızda harikalar yaratabiliyoruz. Buradan yola çıkarak GENEL ve LAİKLİK ve bağlı durumlar için şöyle diyebildim: HER türlü FARKLILIĞI bir arada YAŞATMA SANATI tüm kavramların içine nüfuz eder; laiklik, demokrasi, evrensel hukuk, adalet, eğitim,… = tüm farklılıkların birbirini yok etmeden gerçek anlamada ÖZGÜRLÜĞÜ. İşte bu kurnazlık içermeyen İÇTEN TUTUM tüm inançlara da saygının ta kendisidir bence.
    Saygılarımla,

Yorum Gönder