Yanıltıcı Düşünme biçimi

Lider (en genel anlamda) ve çevresi (yine en genel anlamda) arasındaki ilişkilerin en önemli bileşeninin, “karar alma” ve “alınan kararları uygulaması”dır denilebilir.

Kuşkusuz lider ve çevresi arasındaki ilişkileri etkileyebilecek akrabalık, çıkar vb başkaca  öğeler olabilirse de, bunların istisnai durumlar olduğunu varsaymak zorundayız.

Deneyim paylaşımı ve bir gözlem!

Önemli kararlar –büyük çoğunlukla- lider tarafından alınır; kararlar her zaman olmasa da çevresiyle tartışılır. Yine çoğunlukla bu tartışmalar, liderin kararlarından emin olmak amacına yöneliktir.

Lider çevresinin bu süreçteki olası itirazları genelde “cılız ve her an ricata hazır” tondadır. İşçi işveren ilişkilerindeki “kapıda senin işini yarı ücrete yapacak çok kişi var” kalıbı burada da geçerli sayılabilir.

Bir soru: Bu niye böyledir?

Olası cevap grupları şunlar olabilir (mi?):

(1)Lider o denli üstün yeteneklere sahiptir ki, çevrenin itirazi fikirlerinin dikkate alınabilir olması olasılığı çok zayıftır.

(2)Lider normal yetenekte bir kişidir, ama çeşitli nedenlerle çevresine nitelikleri düşük olanları toplamıştır.

(3)Hem lider hem çevresi, uymayı zorunlu saydıkları bir “ortak düşünme disiplini”ne sahip değillerdir.

İçinde bulundukları toplumun başat kültürü haline gelmiş bulunan “delusional thinking[1]” (rasyonel düşünce halkalarının boşluklarını dolduran irrasyonel halkalardan oluşan kopuksuz görüntülü zincir), lider ve çevresinin de düşünme biçimidir.

Kanımca, liderler ve çevreleri arasındaki sağlıksız ve değer üretemeyen, aksine tüketen geleneksel ilişki biçiminin nedeni, bu üç ihtimalden sonuncusudur. Sürekli öykündüğümüz, ama aşağılamaktan da geri durmadığımız gelişkin kültürlerle aramızdaki fark bu üçüncü neden yoluyla doğmuştur.

İnanılmaz görünebilir ama, toplumumuzda, arasına az sayıda rasyonel düşünce halkaları karışmış, çoklukla, ses tonu, unvan, rütbe, zenginlik, şöhret  gibi irrasyonel halkalar’dan[2],[3] oluşan “delusional thinking” düşünme biçimi son derece yaygındır. Bu o denli doğal hale gelmiş ve rasyonel[4] düşünceye o denli “benzer” hale getirilmiştir ki, aradaki fark ancak farklı kültüre sahip kişilerce görülebilir durumdadır.

Söz konusu benzerlik, toplum içinde popüler olmuş dini, etnik, siyasi, ideolojik söylemlerden ödünç alınan kavramlar yoluyla sağlanmakta, bu söylemlerden herhangi birisinin sempatizanı olanlarca “rasyonel gibi” (pseudo-rational[5]) algılanmaktadır.

Bu ilişki biçiminin yaşam içindeki başlıca kodları şunlar:

(1)Bir şey ya bütünüyle doğru (beyaz) ya da yanlıştır (siyah). Yanlışlar ve doğrular birleşerek bir bütün (gri) oluşturamazlar.

(2)Benim düşüncem doğrudur; doğrular da tektir.

(3)Güçlünün düşünceleri doğrudur; değilse de itaat edilmelidir.

Kimse kötü olmayabilir ama..

Yıllardır siyasi partileri yöneten liderlerin hiç birisi –muhtemelen- kötü insanlar değillerdir; ama bu insanlar ve çevresindekilerin kabul edilemez görünen ilişkilerinin temelinde, açıklanan sağlıksız düşünme biçimi vardır. Bu sağlıksızlık, toplum içinde kimsenin birbirini anlamaması bir yana, ideolojik, etnik, siyasi ve özellikle de dini söylemlerin de içlerinin boşalmasına yol açıyor.

Nitekim, toplumumuzda –sınırlı da olsa-  ulusal bütünlüğü sağlama görevi yapan unsurlardan birisi olan din kurumunun, irrasyonel halkalar üreticisi olarak görev yapmasındaki yaygınlık tek isimlendirme altında binlerce “yapay din” oluşmasına yol açmıştır. Medyada dini söylemler yoluyla siyaset yapan ya da “dini aydınlatmalar” yapan kişilerin bu denli ayrıntı düzeyinde, ama bir işe yararlılık da içermeyen ifadeleri bunu göstermiyor mu?

Aydınımız rasyonel düşünceyi yeniden keşfetmelidir; ama nasıl?

Aydın kesim –belirgin biçimde- bölünmüş durumdadır: Dünyevi yaşam kurallarını dini esaslara dayandırma yanlıları ile seküler yaşam kurallarını savunanlar.

Bu kesimler geleneksel olarak ayrı dünyaların insanları olarak yaşayageldiler ve aralarında –Kurtuluş Savaşı hariç- pek bir yardımlaşma da ol(a)madı. Bu denli ayrışmış olsalar da ilginç bir gerçeklik olarak her iki kesimin de –tabii ki tamamı olamaz- düşünme biçimleri, yukarda açıklanan “delusional thinking” (kısaca yanıltıcı düşünme denilebilir) modelinin özelliklerini taşıyor.

Bu iddianın somut bir örneği, iki kesimi ayırt eden din ve sekülerlik kavramları konusundaki bulanıklıktır. Bu denli ayrıştırıcı rol oynayan iki kavram konusundaki bu bulanıklık, bilgi eksiği, dikkatsizlik ya da kasıt değil, ancak düşünme biçimlerindeki ortak yanıltıcılıktan kaynaklanabilir.

Bu kesimleri ikna ederek, bireysel özel yaşamları dışındaki ortak yaşam alanlarında ortak düşünme biçimi olarak rasyonel düşünceyi benimsemeleri güç görünüyor. Ama, bu iki kesim dışında kalan seküler ve/ya dindar kişilerin halen sahip oldukları rasyonel düşünme biçimini kullanarak:

(a)Sekülerliği temsil eden akıl ve inancı temsil eden sezgi’yi, değer üreten bir spiral biçiminde kullanma yolunda işbirliği imkanları aramaları,

(b)Yanıltıcı düşünme biçimine sahip kesimler içindeki “kazanılabilir nitelikteki” kişilere rol model oluşturabilecek kurgular üretmeleri

mümkün olamaz mı? Her iki yolun da –özellikle ikincisi- güçlükler içerdiği bellidir; ama kazanımları tahmin edilebilecekten daha fazladır. Örneğin, akıl ve sezgi’nin parçalanması (bkz. http://wp.me/p2t6mi-Zu) olgusu tersine dönebilir ya da din kurumunu yozlaştıran irrasyonel düşünme öğeleri hakkında bir farkındalık oluşmaya başlar ve böylece din kurumu daha yapıcı bir konuma gelebilir.

Bütün bu beklentilerin ötesine uzanabilen olumluluklar da beklenebilir; ama bütün bunlar, tüm yaşamımızı derinden etkileyen hastalıklı düşünme biçiminin (yanıltıcı düşünme) farkına varılmasıyla başlayabilir.

17.06.2016

[1] Bkz. http://psychcentral.com/lib/identifying-irrational-thoughts/

[2] Sokaktaki sıradan kişiden en sıradışı kişilere kadar, her gün dinlemeye alıştığımız, “sen kimsin?”, “benim kim olduğumu biliyor musun?”, “işine bak”, “kanun manun tanımam”, “verdimse ben verdim” vb irrasyonel halkalar…

[3] Bkz. Zihinsel Virüsler (http://wp.me/p2t6mi-1Wz)

[4] Metin içinde kullanılan rasyonel düşünce, aslında rasyonel ve kritik düşünce ikilisini kapsamak üzere kullanılmıştır. Rasyonel (nedensel) düşünce için bkz. http://bit.ly/1UIfMew; kritik (eleştirel) düşünce için bkz. http://bit.ly/1XfltUS.

[5]http://bit.ly/1U6es8o

2 Yorumlar

  1. Hayatın kendisi olan düşünce, karar ve eylemin en onemli ayağını konusu olan bu makaleyi çok yararlı buldum. Guven eksikliģi veya kolaycılık nedeniyle yerime düşünülmüş důşünceside bireysel ve toplumsal gelişmeyi olumsuz etkilemektedir. Ayrıca Doğan Hançerli,nin Düşünce Tarihi de bu konuda önemli bir kaynak oluşturabilr.

Yorum Gönder