Çalışkan insanlardan korkarım..

Çoğu kavram gibi “çalışkanlık” da iyi tanımlanmış değildir. Sebebi de, eskilerin izahtan vareste dedikleri gibi bir kavram sayılmasıdır (herhalde).

Türk Dil Kurumu’na göre, “çok çalışan, çalışmayı seven, faal” şeklinde tanımlanan çalışkanlık, bu haliyle çok acayip örnekleri de içerebilir.

Mesela, sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar kalp para basan bir şebeke bu tanıma göre çalışkan sayılmalıdır. Ya da öldürülecekler listeleri hazırlayıp, bunları gerçekleştirebilmek için  sürekli hareket halinde olan bir örgütün üyeleri de, “faal” statüleri dolayısıyla çalışkan sayılmalıdırlar.

Keza kollu kumar makinesi başında evinin geçim parasını büyük bir istek içinde harcayan kumarbazlaştırılmış bir baba da çok çalışkan sayılmalıdır.

Ama çalışkanlığın bu üç örnekte olduğu gibi illaki yasa ve/ya ahlak dışı işlerle ilgili olması gerekmez. Sabahtan akşama kadar, gelen gideni karşılayıp uğurlayan bir vali de “faal” dir ve de çalışkandır.

Sekiz çocuğunun muzırlık yapmasına engel olabilmek için koşturan bir anne de yine TDK’na göre çalışkan dır.

Sekreterini eğitmediğinden dolayı onun yanlışlarını düzeltmek için sürekli çalışan bir yönetici, doğru bir sistem kuramadığı için boyuna, doğan sorunlarla uğraşan bir bakan ya da öğrenmesini öğrenmediği için derslerini ezberleyen ve bunun için de uyku uyumayan öğrenci, mesai saatleri içinde işini bitirebilecek yöntemleri  geliştiremediği için eve dosya götüren memur ya da sürat ve telaş arasındaki farkı bilmediği için sürekli koşturan bir kişi, TDK tanımına göre hep “çalışkan” dırlar.

Evet, bunların hepsinden korkuyorum. Korkuyorum ve bunlar keşki çalışkan olmasalardı  diye düşünüyorum. Çünkü o takdirde işlerini nasıl yapabileceklerini düşünürler ve mutlaka da bir yol bulurlardı.

“Çalışkanlık” a benzer ve onunla çok ilgili bir deyim de “elinden geleni yapmak” tır. “Gece gündüz çalıştım ve elimden geleni yaptım” deyimi bir sihirli tabirdir. Böyle söylenince akan sular durur.

Karşısındaki de “kardeşim, senin çok çalışmandan ve de ellerinin küçüklüğünden bana ne, ben senden elinden geleni değil işin yapılmasını istiyorum” demez. Daha doğrusu çoğu kişi demez.

Demez, çünkü ne yapılması gerektiği konusunda hedefler konulmamıştır da onun için diyemez. Burada doğru deyim “çalışmak” ya da “elinden geleni yapmak” değil, “işin gereğini yapmak” tır.

Gece bekçilerinden beklenen ellerinden geleni yapmaları değil, korudukları yerlere hırsız ve uğursuzları sokmamalarıdır.

Yüksek atlama sporcularına hiç bir zaman ellerinden geleni yaptıkları zaman değil, çıtayı aşabildikleri takdirde madalya takılmaktadır.

O halde çalışkanlık, faal olmak, çalışma eylemini sevmek (ki onlara işkolik deniyor) değil, işin gereğini yapmak tır.

Bekçi, hırsız, uğursuz vs yi sokmadığı zaman işinin gereğini  yapmıştır ve de çalışkandır.

Memur, işini zamanında bitirebiliyorsa işinin gereğini yapmıştır ve o da çalışkandır.

Sorun üreten durumları teşhis edip, onlar için sistem kurabilen yönetici de işinin gereğini yapmıştır ve çalışkan sayılmalıdır.

Konuya böyle bakılınca çalışkanlık özel bir önem kazanmaktadır.

Çok çalışan (veya öyle söyleyen) kişilere dikkatli bakınız. Şu sebeplerden birisi veya birkaçı yoksa o kişi gerçekten çalışkandır ve madalyayı hak etmiştir:

  • Yetki devri yapmamakta her işi kendi yapmaktadır,
  • Acele ve önemli işleri birbirinden ayıramamakta, önüne gelen işleri yapmaya mahkum olmaktadır,
  • Zaman kullanımının etkinliğini artırıcı, iyi iletişim, planlama vb teknikleri kullanmadığı için sürekli meşgul durumdadır,
  • Astlarını eğitmediği için onların yanlışlarını temizlemekte, belki de onların işlerini yapmaktadır,
  • Sorunların kaynaklarını teşhis edememekte, onun yerine sorunların sonuçlarıyla boğuşmaktadır,
  • Düşünmekten korkmakta (ki çok yaygındır), düşünce zamanını faaliyetlerle doldurmakta ve kendisini de düşünmeye zamanı olmadığına inandırmaktadır,
  • Herhangi bir işi tam yapmak, gereğini yapmak konusunda bir deneyimi yoktur. İşin yapım süresi ilegereklerin yapılmışlığı arasında bir ilişki olduğunu sanmaktadır,
  • Başkalarının hoşuna giden işleri yapmaktan işini yapmaya vakit kalmamaktadır,
  • veya daha büyük bir facia olarak kendi hoşuna giden işleri yapmakta ve hoşuna giden iş üretmektedir.

Bunların ister tek tek isterse çoklu olarak tek olası sonucu vardır: İşinin gereğini yapmamak!

Lütfen kimse kimseden çok çalışmasını ya da elinden geleni yapmasını istemesin veya kimse çok çalıştığını ve elinden geleni yaptığını söyleyip övünmesin. Sadece işinin gereğini yapmasını istesin. Kişiler de sadece işlerinin gereğini yaptıkları zaman övünsünler.

Ama o gerek, bazen yeteneklerimizi aşabilir, bazen korkularımıza gelir dayanır, bazen de çıkarlarımızı zedeleyebilir.

Bunların hepsinin çareleri vardır. Gerçekten çare olmadığı durumlar varsa bu takdirde işin gereği o işi bırakmak, kim gereğini yapabilecekse yerini ona terketmektir.

İşte, çalışkan insanlardan korkumun sebepleri bunlardır. Bir çalışkanlık görüldüğünde orada gereği yapılmayan bir işin kokusu alınmalıdır.

Profesyonellik, çoğu zaman yanlış kullanılmakta, Türkçeyi bozuk konuşmak, Türkçe kelimeleri unutmuş taklidi yapmak olarak yutturulmaya çalışılmaktadır.

Gerçek profesyonellik işinin gereğini yapmak tır.

Ocak 20, 1992

15 Yorumlar

  1. Çok çalışmak ya da işe boğulmak benim iş yaşamımda gördüklerime göre şöyle olmaktadır:
    1) yönetici ya da işi veren konuyu bilememekte bir üst iş verenden detay istemeye korkmaktadır yerinden olma korkusu veya yetersi gözükme korkusu
    2) yönetici altından kendisine yetişmiş eleman istememektedir korkular aynı
    3) iş dallarında farklı süreçlerde işi yapanla çalışmak istemeyen, onun yerinde olmak veya başkasının orada olmasını isteyen veya sadece kurumun yönetim zafiyeti nedeniyle kendisini herkesin işini zora sokarak bir çeşit çete kurma yoluyla yerini sağlamlaştıran kişiler nedeniyle çok çalışmak zorunda kalabilir
    4) çok çalışmak kişinin çok da tercihinde değildir. Mecbur bırakılmaktadır.

    Sizin dedikleriniz hangi kurumlarda var bilemem benim tanık olduklarım kurumsal ve ülkenin en büyük şirketleri…
    Yazılarınızı okumayı ve paylaşmayı seviyorum. Ancak, paylaşım zorluklarınız var. Bunu aşabilmenizi dilerim. Saygılarımla

    1. Sayın Gözük, ben daha çok market vs gibi küçük-altı kurumları kast etmiştim. Büyük kurumlardaki insanların gerçekten çok çalıştıklarından eminim.
      Paylaşım zorluklarım konusundaki düşüncelerinizi de öğrenmek isterim. Ama çok çalışmak gerekmesin (şakadır).

      1. Yazım diliniz işin ehliyetli kişilerine yönelik oluyor bu nedenle ben bile çoğunu açıklana yapmamış olsaydınız sözlükle okuyor olacaktım. Ben eğer zorlanıyorsam paylaşmayı düşündüklerim de öyle olacaktırdan yola çıkarak beş yazı çıkarılabilecek bir yazıyı sahiden beş ayrı yazı olarak verirseniz daha rahat hafif ve çok çalışmadan☺️

        1. O zaman ister istemez bir soru -izninizle- aklıma geliyor: Bu denli zor anlaşılır, insanı yoran, sürekli sözlüğe bakmayı gerektiren yazılar yerine, medyadaki limonata tadında onca yazıları niçin tercih etmiyorsunuz?
          Siz “bile” zor anlıyor iseniz başkaları hiç anlamayacaktır.
          Sizi bu denli yoran bölümler hakkında biraz daha somut bilgi verebilseniz, belki de üslubumu geliştirmeme katkıda bulunmuş olursunuz. Şimdiden teşekkürler..

  2. Şu anda cok mesgulum, onun için yok, kisaca yazacagim. Bu “cok mesgulum” cok stardart bir söylemdir, ozellikle ABD de cok ama cok kullanilir. Cunku zaten insanlar bosluktan korkarlar, ne yapacklarini bilmezler, aciz hissederler, aciz hissetmektense yogun olmak tabiiki yeglenir..
    Okudugum bir yerde, “‘cok mesgulum’ diyen insanlarin ancak %1’nin gercekten çok mesgul” yaziyordu. Mesela batmakta olan Internasyonel sirketin CEOsu, 25 cocuktan sorumlu olan bir yuva ogretmeni, ya da madende 16 saat calisan biri gibi. Ya da Ebola ile cebellesen Sierra Leone hastanesindeki doktor gercekten de COK yogundur! Digerlerinin hepsi, bir PAYE gibi “ben onemliyim” seklinde ” yogunum” derler. Önemli olmaya, görunmeye ben de varim demeye ihtiyacimiz var.

  3. Yazıda verilen örnekler ışığında “çalışkanlık”, “elinden geleni yapmak” kavramlarına yüklü örtülü anlamların “amaca dönüklük”le birlikte algılanmasına ihtiyaç olduğunu kabul etmek gerekiyor.
    TDK, Sözlüklerinde buna işaret edici eklemeler yapmakla, toplumsal iletişim ve birbirimizi anlama bağlamındaki kısır döngülerimizi azaltıcı katkıda bulunması umulur.

    1. Sevgili Necati bey,
      TDK nezdinde bir girişimde bulunarak, TDK Güncel Sözlük adındaki uygulamayı bir çeşit wiki-sözlük haline getirip kullanıcılara açarak zenginleştirmesi önerilebilir.
      Bir yandan da, Beyaz Nokta’nın (www.beyaznokta.org.tr), Kavram Mutfağı çalışmasına (http://bit.ly/1n5Ujv2) izleyicilerin katkılarını (Twitter benzeri 140 karakterlik katkılarla) isteyebiliriz. BNGV ve/ya ÇÇBNGD için bir proje fikri olabilir (mi?)

  4. 40 yılı aşan yöneticilik yaşamımın içerisinde çoğu kez duyduğum “çalışkanım, elimden geleni yapıyorum ama, çok meşgulum” sözlerinin içinde yatanı çok güzel anlatmışsınız kutlarım.
    Çok doğru çünkü, biraz zaman ayırıp düşündüğümde ve geriye dönüp baktığımda, kendi çalışma yaşamımın en “çok çalıştığım” dönemlerinde yanlışımı açık seçik gördüm.
    Teşekkür ederim

    1. Sayın Kılıç, beğeninize çok teşekkür ederim. Bu yazıyı 1992de yazmıştim; bir tanıdığımla iletişimim sırasında gelen mesajları, kitapları vs okumaya fırsatı olmayacak kadar yoğun olduğunu -ısrarla birkaç defa- belirtince bu defa web’te yayımlamak ihtiyacını duydum.
      http://www.kigep.org.tr/testler/zamanyonetim.zip adresindeki testin ilginizi çekeceğini umarım.
      Selamlar

  5. Muhterem Tinaz bey,6 haftdır sağ omuzumla uğaşıyorum. Bahçede omuzumun
    üstüne düştüm .
    Yazmakta güçlük çekiyorum.
    Ama gene de bu tesbitlerize tanık olduğum zaman Bakanlığınız dönemindeki hükümet ile şimdiki hükümeti kıyaslamak bile mümkün değil.
    Zar zor yazdım.dayanamadım.
    Fizzik tedavisi sonrası yazışmak ümidi ile saygılar sunarım

    1. Sevgili İrfan bey çok geçmişler olsun. Sanırım sizi bir süre meşgul edecektir. Belki -her şeye rağmen- olumlu yanı, sağlığımızın değerini bir kere daha anlamamıza yardımcı olmasıdır.
      Acil şifalar dilerim.

  6. yazinizin sadece dort misrasini, onuda soyle acele okudum….
    her zaman oldugu gibi yazdiklariniz dogru, fakat neye gore!!
    …………….
    gorecelilki kavramina gore …
    dogru…. degiskendir… baktigin pencerenin acisina/konumuna… gore degisir!!!…
    Sizin yaptiginiz , yorumlariniz, genel mantik ve bugune kadar ogrenebildiklerimiz cercevesinde dogru gorunmekle birlikte, asil gercekten uzak!

    Amaciniz eger “insani” bilinclendirmek ve egitmek ise, samimi olun!
    samimiyetten kastettitim sudur: bilginizi dogru paylasin, ……
    paylastiklariniz madalyonun bir yuzu olmasin…!!!!
    madalyonun gercek yuzunu dile getirmektekten korkmayin………..
    fakat madalyonun obur yuzunu hic dile getimiyorsunuz!
    ne zaman madalyonun obur yuzunu dile getirmeye baslar isek,
    “cok zor olmak la beraber” o zaman belki degisim baslayabilir!
    aksi halde siz,
    ya madalyonun sahte kisimina hizmet edenler grubundasiniz ,
    ya bir cahilsiniz!
    on yargimi bagislayin fakat dusundugum budur!!!

    1. Sayın Cesur, bu “yorum” bölümleri madalyonların öbür yüzlerini göstermek isteyenler içindir. Bizim gösterebileceğimiz yüz budur. Sizin -saklandığını düşündüğünüz- diğer yerler varsa yazınız ki hem ben hem okuyan başkaları yararlansın, değil mi?

  7. Tınaz bey, çok teşekkürler. Konuyu geniş bakış açısı ve hoş bir dille ele almanızın öncelikle kendime “Sadece zevk aldığım için amaçsız yaptığım işler var mı / hobi ile işin karıştığı durumlar var mı?”, “Boşa kürek çektiğim alanlar var mı?”, “Ben çok çalıştığım için bazılarının çalışmalarına engel olabiliyor muyum?”, “Çok çalışmanın kaçınılmaz olduğu durumlar var mı?” gibi sorular sormamı sağladı.
    1-) Kelime sonlarındaki “tir” ve “dir” vurgularınız; yapmakTIR, çalışkanDIR, faalDİR, .. gibi Türkçe’nin doğru kullanımı için çok değerli.. Türkçe’yi kullanırken yaptığımız hataları derlemek için örnek biriktirmek aklıma geldi.
    2-) TDK’nın “çalışkanlık” tanımını “Çalışmak bir iş yapmaktır.” olarak ele aldığımda, Fizik’te bize anlatılan “iş” kavramı ile ilgili bir örnek aklıma geldi: “İş, bir bavulu yerinden alıp biraz öteye koymaktır!” O zamanlar, ortaokul olabilir, çok komik gelmişti bana; “Bütün bir gün bavulu iki nokta arasında yerinden kaldırıp bir o tarafa bir bu tarafa taşıdıkça bir iş yapıyor olacaktım:-)”
    3-) Kültürlerin bakışı ile ilgili “iş” kavramı: http://asukrandemiralp1.blogspot.com.tr/2012/05/08-05-2012-kulturler-icinde.html

    Ve bütünsel yaklaşımın önemi: http://www.beyaznokta.org.tr/oku.php?id=409

  8. Çalışkanlardan çekinen ve onlara kuşkuyla bakan tek kişi değilmişim meğer. Keşke bu yaziyi, yazildigi yılda okusaydım da bunca yıl iş yerimdeki caliskan meslektaşlarımla aramdaki anlaşılmaz bir araya gelmek istememe halimi isimlendirmiş olsaydiım. Son bir yıldır kalkistigim işlerden ötürü varligindan haberdar olduğum “Bir işin nasıl olmayacağını izah “konusunda aşırı caliskan bir kesim var ki, onların degerli bilgilerini hep not alırım ( şaka degil gercekten not aliyorum:))

Yorum Gönder