Karmaşık olayları anlamak için..

http://bit.ly/MOcLcw adresinde grafik biçimde, silgili bir kurşun kalemin bütünüyle “enerji” olduğu –ki E=mc2 dolayısıyla değil- gösterilmişti. Bununla anlatılmak istenilen ise aşağıdaki birkaç ana-denklemdi.

  • Maslow’un ihtiyaçlar denklemi:

– Kendini gerçekleştirmek (bireysel potansiyellerini harekete geçirmek)
– Saygı görmek (kendine saygısı olması ve başkalarından saygı görmek)
– Ait olmak (Sevgi, şefkat, bir grubun parçası olmak)
– Güvenlik (Barınma, tehlikelerden uzak kalmak)
– Fizyolojik (Sağlık, yiyecek, uyku)

  • Bu ihtiyaçların tümü refah ve mutluluk türleridir.
  • İnsan, en alttaki ihtiyaçlar en öncelikli olmak üzere, tüm imkanlarını bunları tatmin etmek için uğraşır. Altlara dğru indikçe bu uğraş en vahşi formlarda ortaya çıkabilir (aç kalan kişilerin birbirlerini yemeleri gibi).
  • Silgili kurşun kalem bütünüyle enerji olduğu gibi, tüm refah ve mutluluk türleri, tamamen enerjinin –çeşitli yoğunluktaki formları [1]- cinsinden ifade edilebilir. Bunlara “değer” denilebilir.
  • Buna göre, ancak enerjiye (veya onun yoğun hali olan değerlere) sahip olan birey ve toplumlar refah ve mutluluğa sahip olabilirler.
  • İnsanlar değer peşinde koşarlar.
  • Değerler nadir, peşinde koşan sayısı ise çoktur. Buradan çatışma çıkar.
  • Çatışmada üstün olabilmek yine enerji ve türevleri (değer) yoluyla mümkündür.
  • O halde değere sahip olmak varlığını sürdürmek için zorunludur.
  • Bu zorunluk, insanlar tarafından konulabilecek tüm kuralları geçersiz kılar. Kurallara uyulmasını sağlayabilmek (iktidar) değerlere (enerji ve türevleri) sahip olmakla mümkündür.
  • Bir toplum sahip olduğu ve varlığından haberdar olmayabileceği değerleri korumaz. Bu, istismara açık bir alandır ve bu değer, ihtiyacı olanlarca –aralarındaki mücadelenin galiplerine göre- ihtiyaç duyanlara transfer edilir.
  • Bir toplum sahip olduğu değerlerin varlığından haberdar, ama onları koruma gücüne yeterince sahip değilse yine istismara açık alanlar oluşur. Bu defaki transferler hile veya zor kullanarak gerçekleşir.
  • Transfer işinde ustalaşan toplumlar giderek güçlenirler.
  • Bir kişi veya toplumun çözebildiği sorunlar onun Sorun Çözme Kabiliyetini, dolayısıyla da başkalarından değer transfer edebilme kabiliyetini giderek artırır.
  • Bir kişi veya toplumun çözemediği sorunlar onun Sorun Çözme Kabiliyetini, dolayısıyla da başkalarının değer transfer edebilmelerine direnebilme kabiliyeti giderek azaltır.
  • Herhangi bir anda bir transfere konu olmayabilecek sorunlar, güçlü olanlarca birer koz (Bkz. http://bit.ly/O97njP adresindeki ALEGAR başlığı) halinde biriktirilir ve zamanı geldikçe, girişecekleri transfer süreçlerini kolaylaştıracak şekilde devreye sokulur.
  • Koz formunda buzdolabına konulanlar tasnif edilerek etkililik, kullanılabilirlik vb karakteristiklerine göre saklanırken, bir yandan da koz stoklarının zenginleştirilmesine çalışılır.
  • Uluslararası ilişkiler ve değer transfer süreçleri “koz” konsepti çerçevesinde yürür.
  • Dünya toplumları ikiye ayrılır: Koz konseptinin farkında olup onu kullananlar ve farkında olmayıp –ayrıca farkında olma konusunda dirençli olup- sürekli ağlaşanlar, bağıranlar, geçmişiyle övünerek adım adım yok olmaya ilerleyenler.
  • SON

23 Ağustos 2012 Perşembe

 

 


[1] En az yoğun enerji formu güneşin ışımasıdır (http://bit.ly/SvYB1X).  Güneş kollektörleri bir derece daha yoğun enerji üreteçleriyken, foto-sentez yoluyla oluşan bitkiler, güneş ışımasının biraz daha yoğunlaşmış formu, kurutularak (enerji yoluyla) odun haline getirilen bitkiler daha da yoğun, toprak altında karbonlaşan bitkiler daha yoğun, canlılar daha yoğun, onların ürettikleri bilgiler en yoğun enerji formlarıdır.

One Comment

  1. Dünya toplumlarından koz kavraşımının farkında olanlar, farkında olmayanların önce dil ve kültürlerini ezerler. (biat kültürü hariç.)

    Yazının iç linklerinden:

    “Bu öğenin bir “”koz”” sayılmasına en canlı örnek İngilizce dilidir. Özellikle ticari, diplomatik, askeri ve benzer alanlardaki müzakerelerde, ana dilini kullanan taraf ile o dili “”yabancı”” bir dil olarak öğrenmiş taraf arasındaki fark derindir. Bir yabancının şu sözleri bu farkı iyi açıklıyor: “Biz normal bir ticari, siyasi ya da diplomatik müzakerede sizin anlayacağınız kadar basit bir dille konuşuruz.
    Sizin dilinizde yaklaşık yüzbin, bizimkinde ise beşyüzbin sözcük ve kavram var. Dolayısıyla bizim, sizin gibi konuşmamız mümkündür. Ama siz bizim gibi konuşamazsınız, çünkü dilinizde olmayan kavramları kullanmanız imkansızdır. Müzakere bizim çıkarlarımızın tehlikeye düşeceği bir noktaya gelirse biz öyle bir dil kullanmaya başlarız ki siz anlayamazsınız, ama anlamadığınızı da söyleyemezsiniz. İşte bizim size karşı en büyük üstünlüğümüz dilimizdir..”
    Denilebilir ki, mümkün yüzlerce koz türü içinde etki derinliği, yaygınlığı ve kalıcılığı açısından en güçlü olanların başında bu koz gelmektedir.
    Çeşitli müzakerelerde sağladığı avantajların yanısıra, ana dili olmayan bir dilin bir toplumda kullanılır hale gelmesi, eğer özel önlemler alınmaz ise giderek o toplumun ana dilinin yozlaşmasına da yol açabilir.
    Bir dilde bulunmayan kavramların daha zengin kavram dağarcığına sahip bir dilden aktarmalar yoluyla tamamlanması nasıl bir avantaj ise,
    buna dikkat edilmeyip sadece gündelik konuşma kavramlarıyla yetinildiğinde ortaya çıkabilecek yozlaşma da o denli bir dezavantajdır.
    Dünyadaki mücadeleye bir anlamda bir “”diller mücadelesi”” de denilebilir. Daha çok dile -o dillerin daha yüksek kavramlarını anlayıp benimseyerek
    kullanmak kaydıyla- sahip olmak daha yüksek düşünme gücüne sahip olmak demektir.”

Yorum Gönder