İşsizlik ithali!

İthalat ne(ler) almak demektir?

Bireyler çeşitli ihtiyaçlarını kendi dışlarından temin ederken, toplumlar da benzer şekilde davranırlar. Bir kişi nasıl ki tüm ihtiyaçlarını kendi kendine temin edemez ise toplumlar için de akılcı yol bu değildir. Mesele -birey ya da toplum olarak- bir şeyleri satın almak / ithal etmek ya da kendi içine kapanmak değildir. Mesele, bu alımın sınırlarını çizebilmektir. Neleri satın alacak neleri kendi başına temin edecektir?

Nitekim işletmeciliğin temel konularından birisi de (buy or make decision) adı verilen (al veya yap kararı) kavramdır.

Bu kararı verebilmek için, satın alırken neler satın aldığımızı iyi bilmemiz gerekiyor. Örneğin, bir kasap ya da marketten et alırken gerçekte satın aldıklarımız şunlardır:

1.     Et

1.1.  Protein ihtiyacının karşılanması (refah)

1.2.  Obezite (olasılığı)

1.2.1.  Hastalık (fakirleşme)

2.     Besleme, kesim, depolama, ulaşım vd zincirde harcanan işgücü

2.1.  Bu kesimlerin geliri (refah)

3.     Yatırım

3.1.  Yatırımın getirisi (refah)

4.     Kesimhane atıkları

4.1.  Çevre kirliliği (git 6.2.3)

5.     Artan et ihtiyacı

5.1.  Et ihlali

5.1.1.  İşsizlik, fakirleşme

6.     Ambalaj malzemesi

6.1.  Kağıt

6.1.1.  Ağaç

6.1.1.1.  Kuraklık (fakirleşme, işsizlik)

6.2.  Plastik

6.2.1. Elektrik enerjisi

6.2.1.1.  Doğal gaz, petrol ithali (git 6.2.2)

6.2.2. İthal petrol

6.2.2.1. İşgücü ithali (işsizlik, fakirleşme)

6.2.3. Çevre kirliliği

6.2.3.1. Fakirleşme, işsizlik

7.     Kasabın hijyen eksiği (olasılığı)

7.1.  Hepatit vb hastalık (olasılığı)

7.1.1. Fakirleşme

8.     Diğer olasılıklar (vergi kaybı, sigortasız çalışma, iş güvenliği eksiği vd)

8.1.  Fakirleşme, işsizlik

Yani et almayalım mı?

Bu örnek et ya da diğer bir malı alıp almamayı değil, her mal ve hizmetin bir “sırt çantası” taşıdığını açıklamak için verilmiştir. Ayrıca da, satın alınan mal/hizmet ürünü içine gömülü bulunan zenginlik, fakirlik, işsizlik gibi “nihai öğe”lerin daha ileri düzeyde ardışık sonuçları olabileceğine de (kelebek etkisi) dikkat edilmelidir.

Örneğin Çin mallarının olağanüstü düşük maliyetlerine bu mantıkla bakar ve hangi “nihai öğe”lerden oluştuğunu analiz edersek muhtemelen şöyle bir denklem çıkabilir:

Çin mallarının rekabet gücü= kalitesizlik + işgücü sömürüsü (iş güvenliği, işçi sağlığı, ücret düşüklüğü vd) + çevrenin tahribatı + ticaret kurallarının ihlali

Bir şeyin alıcısı varsa üretilir!

İktisatta birkaç temel kural varsa herhalde birisi, hatta birincisi budur. Yasal, ahlaki ya da herhangi bir diğer kurala bağlı olmaksızın, eğer bir mal veya hizmete bir ihtiyaç varsa onu gideren birileri mutlaka çıkacaktır. Bu süreç en şiddetli yasaklarla dahi -tarih boyunca- tersine çevrilememiştir.

Buna göre, bir mal veya hizmet ürününü satın aldığımızda ya da ithal ettiğimizde, sırt çantası içindekileri de birlikte aldığımızı bilmeliyiz. Biz bunları satın aldıkça onları üretenler daima bulunacaktır. Hatta bunları satın almakla onları tevik ettiğimizi dahi söyleyebiliriz.

İşsizlik ithal ediyoruz!

2005 yılında Türkiye ekonomisi umulanın üzerinde büyüdü. Fakat bir yandan da işsizlik azalmadı. Şimdi bunun nasıl olduğunu açıklamak için türlü zorlamalar üretiliyor. Halbuki meseleye “sırt çantası” benzetimiyle baktığımızda, büyümenin ithalattan kaynaklandığını, ithal edilen her mal ve hizmetin sırt çantasında bol miktarda iş gücü ithal ettiğimizi, bunun da bizim için “işsizlik ithali” anlamına geldiğini kolayca görebiliriz.

İthalat, ne ithal ettiğimizi bildiğimiz sürece son derece yararlıdır. Sorun, farkındalığın bittiği yerde başlar.

İstiklal caddesi kaldırımlarına bir de böyle bakalım.

Cumartesi, Ocak 28, 2006

Yorum Gönder