Şort ve kepin misyonu var da…

Çocuklar arasında yapılan bir beyin fırtınasında şu soruya cevap vermeleri istenmişti: “bir bardak ne işlere yarar?”

Verilen cevaplar (https://tinaztitiz.com/3499/bir-bardak-ne-islere-yarar/) yalnız bir bardağın değil herhangi bir şeyin ne kadar çok işe yarayabileceğini gösteriyordu.

Bu çeşitliliğe karşın bardağın temel varlık nedeni tektir ve o da “sıvı içmek”tir.

Bir şeyin “nelere yaradığı” ile “temel varlık nedeni” arasındaki basit görünümlü ama derin fark, kurumsal yönetim açısından değerli bir araçtan -ülkemizde- niçin yeterince yararlanılamadığını bize düşündürmelidir.

Bu araç “temel varlık nedeni”, “öz-niyet”, “misyon” gibi adlarla anılmaktadır.

Otomobil üreten bir şirketin temel varlık nedeni “otomobil üretmek”, danışmanlık yapan bir şirketin misyonu “danışma hizmeti vermek”, gazete çıkaran bir kurumun öz-niyeti “halka haber vermek” değildir. Bunlar iştigal (uğraşı) konularıdır ama temel varlık nedenleri değillerdir.

Bu şirketlerin birer öz-niyetleri olabilir ya da olmayabilir. Eğer yok ise bunlar, birkaç kez geri-dönüşüme uğratılarak bağlayıcı selüloz lifleri iyice kısalmış, böylece dış görünüşü mükemmel ama en ufak çekiştirmede yırtılan kağıtlar gibidirler.

Hisseleri el değiştire değiştire sahipleri belirsiz hale gelmiş şirketlerin durumları böyledir. Sağlıklı görünüşlü ama içten çürümüş; niçin var oldukları belli olmayan ticari tümörlerdir.

Bir ara yaygın olan çok ortaklı işçi şirketlerinin durumları tam olarak böyleydi. İçlerinde bayağı büyük sermayelerle kurulmuş devasa şirketler vardı, ama onlara can verebilecek bir temel varlık nedeni ortaya koyabilecek sahipleri yoktu.

Öz-niyet, misyon ya da temel varlık nedeni, bir kuruluşun başlıca sahibinin parmak izi gibi özgün bir niteliğidir. Doğruluğu-yanlışlığı, iyiliği-kötülüğü ya da güzellik-çirkinliği tartışılmaz.

Bir kişi temel varlık nedeni olarak “muhtaç insan bırakmamak” kavramını benimsemişken bir diğeri pekalâ “kendisine rakip bırakmamak, bir yolla hepsini yoketmek” öz-niyetine sahip olabilir. Bir başkası “yeni bir dünya görüşünü egemen kılmayı“, bir diğeri ise “her şirketi, sanata destek olacak bir kurum haline getirmek” kavramını misyon edinmiş olabilir. Bunların hiçbiri diğeri ile karşılaştırılmamalıdır.

Bunlar birbiriyle karşılaştırılmaması gereken varlık nedenleridir ama hepsinin ortak bir yanı vardır: bu varlık nedenlerini ortadan kaldırdığınızda kuruluşlar, sağdan soldan esen rüzgârlara karşı nereye gideceği belli olmayan bir yelkenli haline gelirler.

Ticari şirketlerle yapılan çalışmalarda “temel varlık nedeniniz nedir?” sorusuna genellikle verilen cevap “para kazanmak, kâr etmek” şeklindedir. Kâr etmek bir şirketin -hattâ herhangi bir kurumun- varlığını sürdürmesi için zorunlu bir gerekliliktir, ama temel varlık nedeni değildir.

Para kazanmak, kâr etmek, bir başka şey için gereklidir. İşte o “şey” -her ne ise- kuruluşun misyonu, öz-niyeti, temel varlık nedenidir.

Peki böyle bir misyon belirlenmeden kurulmuş şirketler ne olacaktır? Onlar, içlerindeki ve hattâ dışlarındaki kişi ve kurumların sürükledikleri yerlere doğru gideceklerdir. Misyonsuz bir şirketi örneğin genel müdürü kendi misyonu doğrultusunda bir yerlere götürebilir. Bu misyon çok insancıl bir varlık nedeni olabileceği gibi “müstakil bir villada huzurlu ve rahat bir gelecek yaşamak için dünyalık yapmak, bunun için de şirket sahip(ler)ini soymak” biçiminde de olabilir.

Şirket sahibinin bir öz-niyet sahibi olması, kuruluşun tüm karar ve eylemlerinin o niyet yönünde olması için gerek koşul‘dur ama yeter koşul değildir. Kendi misyonunu yeterince yaygınlaştıramamış çok sayıda kuruluş yine de başkalarının misyonları doğrultusunda oradan oraya sürüklenebilirler.

Kuruluşlara niçin var oldukları sorulduğunda genellikle “ne gibi yararlar sağladıklarını” anlatırlar. “Şu kadar kişiye iş imkânı sağlıyoruz; şu kadar vergi veriyoruz; şu kadar katma değer üretiyoruz, ihracat yapıyoruz vs vs“. Sorunun cevabı halâ açıktır: “sağladığınız yararlar tamam, ama siz niçin varsınız?”

Eleştirilere başlarken genellikle ülkemizde, toplulumuzda gibi nitelemelerle başlamak adet olmuştur. Bu yazının başında da öz-niyet yoksunu kurumlardan söz açarken “ülkemizde” vurgulaması yapılmıştı. Peki ülkemizde böyledir de başka ülkelerde durum nedir? Ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde temel varlık nedeni o denli yaygın bir kurumsal yönetim aracıdır ki, misyonu net ifade edilmemiş kuruluş yoktur demek bile caizdir.

Hattâ daha ileri gidip, mal ve hizmetlerin dahi misyonları bellidir. İşte bir örnek: spor şortları, kepleri gibi malzemeler üreten bir Avrupa firmasının keplerine taktığı karton etiketlerin üzerinde, bu kepin temel varlık nedeni şöyle yazılıdır (ve gerçekten de öyle olduğu tecrübeyle sabittir): “Amacımız basittir: sizi hiçbir şeyin -rüzgâr, yağmur, soğuk ya da sıcak- ferahlatıcılığı deneyimlemenizden alıkoymamasını sağlamak.”

Peki, kep ya da şortun niçin var olduğunu bilmesi, ama koca koca kuruluşlarımızın göğüslerini yumruklayıp paragraflar dolusu palavraları misyon diye üretip arşivlerine koyması ne demektir?

Bir deyiş, bunun ne demek olduğunu söylüyor: “bir kül tablasına bakıp tüm evreni anlayabilirsiniz“.

Peki şimdi bir soru: Cumhuriyet de bir kurum olduğuna göre, temel varlık nedeni nedir, yani niçin vardır?

Niçin var olduğunu düşünmemiş ve/ya bunu kuruluşun içinde yaygınlaştıramamış kurumlar varlıklarını -bugün ne olurlarsa olsunlar- sürdürme açısından tehlikededirler. Bu soruyu sormaya gerek görmeyen, cevapladıklarını zannedenler ise çoktan ölmüşlerdir.

6 Temmuz 2004

Yorum Gönder