Turizmde arazi tahsisleri için yeni bir model: “paket proje”

2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası (TTY) uyarınca turistik tesis kurmak isteyenlere, kamu arazileri uzun süreli tahsis edilebilmektedir. Nitekim bu enstrüman, bugün sahip olduğumuz birçok tesisin ortaya çıkmasına ve bugün hala turizm yatırımı yapmak isteyenleri özendirmeye yardımcı olmuş ve olmaktadır.

Arasında, sahillerin bozulması, haksız rekabet araçlarının kullanımına yol açması gibi olumsuzluklara sebep olanlar bulunsa da, arazi tahsisi yaklaşımı genelde faydalı bir araç olarak değerlendirilmelidir.

Bugün geldiğimiz noktada yapılması gereken, sistemin iyi işlemeyen yanlarının gözden geçirilip daha yararlı hale getirilmesidir. Uygulanan modelin ana felsefesi değişmemek kaydıyla sakıncalı yanlarının düzeltilmesi için Şubat-1989’da Turizm Bakanlığında bu yolda bir çalışma da başlatılmıştı.

Gözden geçirilmesi gereken başlıca beş sorun, arazilerin küçük parçalar halinde bölünmesi ve her parçanın ayrı bir yatırımcıya tahsis edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bunlar:

  • Turizm Bakanlığı (TB) başta olmak üzere bürokratik merciler çok sayıda yatırımcı ile karşı karşıya gelmekte, bunların kimi yersiz veya haksız taleplerine karşı koymaya çalışmaktadırlar.
    Mevcut sisteme göre yatırımcıların sayılarının çok ve mali güçlerinin sınırlı olabilmesi, onları kimi zaman yasal vecibelerini yerine getirmek yerine yan yollar bulmaya itmektedir.
  • Bir “bütün” arazi parçası üzerinde çok sayıda yatırımcı, birbiriyle uyumsuz yapılaşma yaratmaktadırlar.
    Her yatırımcı, kendisine tahsis edilen araziden azami geliri sağlayabilmek için yoğunluk sınırlarını zorlamaktadır. Bugün turizm alan ve merkezlerinde bile rastlanan betonlaşmanın bir nedeni budur.
    Ayrıca, bu tür tesislere ortak hizmet verecek tesisler hiç birinin sorumluluk alanına girmemekte (sahillerdeki kafeterya, duş, WC gibi tesisler), bunları devlet yapmak zorunda kalmaktadır.
  • Yapılan yatırımların halka açılması genellikle mümkün olamamaktadır. Çünkü ortalama tesis büyüklükleri, halka açılmayı mümkün kılmamaktadır.
  • Kredilerin geri ödenme döneminde zorluğa düşen yatırımcılarla devlet arasında sorunlar doğmakta, yatırımcılar çeşitli yollarla erteleme yollarını zorlamaktadırlar.
    Ayrıca, yapısı nedeniyle “kırılgan” bir sektör olan turizmde iç ve/ya dış konjonktürdeki dalgalanmalar nedeniyle gelirleri azalabilen turizmciler, eğer mali bünyeleri yeterince güçlü değilse gerçekten de ödeme güçlüğü içine düşmektedirler.
  • Yatırımcılar, küçük tesislerinin pazarlanmasında gerekli beceriyi her zaman gösterememekte, bunun sonucunda da mali güçlükler ya da tesisin elden çıkarılması tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Özet olarak mali gücü ve Dünya ile ilişkileri sınırlı ve de küçük bir alandan azami geliri sağlamaya güdülenmiş çok sayıda yatırımcıya arazi tahsisi birçok soruna yol açmaktadır.

Bunun yerine önerilen modelin ana hatları ise şu şekildedir:

  • Bir turizm alanının içinde bulunması gereken bütün tesisleri, belirli yoğunluk sınırları aşılmaksızın bulundurabilecek arazi parçaları seçilir.
    Sık rastlandığı şekliyle, bir kişinin yerini kendi seçip belirttiği ufak bir alanın tahsisine bu modelde yer yoktur. Böyle bir istek halinde, aynen imar planlarındaki yönteme benzer şekilde, önce o yörenin bütünüyle turizm planı yapılır.
  • Bu şekilde belirlenen alanlar bir yatırımcıya değil, bir konsorsiyuma tahsis edilir. Konsorsiyum içinde bulunması gereken asgari kuruluşlar şunlar olacaktır:
    1.  Kapital sahip(ler)i,
    2.  Banka(lar),
    3.  Turizm işletme şirketi,
    4.  Pazarlama şirketi,
    5.  Yatırımın belirli bir yüzdesini (örneğin %30-40 gibi), hisse senedi satın alarak finanse eden halk

Bu kuruluşlardan uygun birisi konsorsiyum liderliğini yapar ve devlete tek muhatap olur. Konsorsiyumu oluşturan kuruluşların, konularında deneyimli ve güvenilirliğini kanıtlamış olmaları zorunluğu vardır.

Konsorsiyum ortakları içindeki banka(lar), gerek hisse senetlerinin pazarlanması, gerekse finansman temini işlevlerini yerine getirirler. Ayrıca fonlarını sağlam bir yatırımla değerlendirmiş olurlar.

  • Tahsis edilen arazi için öngörülen amaç ve bu amaca yönelik proje, konsorsiyum tarafından yapılır ve halka açıkça ilan edilerek eleştirilmesi sağlanır.
    Bu eleştiriler ve Turizm Bakanlığının önerileri doğrultusunda revize edilip onaylanır.
    Projeler, bakanlığın turizm master planlarına ve/ya genel olarak öngördüğü ilkelere uygun olmak zorundadır.
  • Konsorsiyum, projesinde öngörülen tesislerin bir kısmını başka yatırımcılar eliyle yapabilir. Aynen bugün Turizm Bakanlığının küçük arazi parçalarını yatırımcılara tahsis etmesi gibi, konsorsiyum da bütün arazi içindeki bölümleri yatırımcılara tahsis edebilir. Yani kendisine tahsis edilmiş arazinin parçaları üzerinde üçüncü şahıslara irtifak hakkı tesis edebilir.
    Ancak, bunun bugünkü durumdan farkı, yatırımcıların istedikleri tesisleri yapmak yerine belirli ve tutarlı bir projeye uymak zorunluluklarıdır.
    Konsorsiyum, arazi tahsisleri karşılığında uygun göreceği teminatı isteyebilir. Yatırımcılarla doğabilecek tüm sorunları kendisi çözer.
  • Halka açılan hisseler, yatırımın belirli parçalarını temsil eden hisse senetlerinin satışı yoluyla yapılabileceği gibi, “yatak satışı” şeklinde de yapılabilir. Böylece, 1 yatak satın alarak onun yatırımını sağlayan bir kişi, senenin belirli bir döneminde yatağı kendisi kullanma hakkını da elde etmiş olabilir. Geri kalan zamanda ise yatağın sağladığı geliri alarak yatırımının nemasını geriye almış olacaktır.
    İç turizmin hareketlendirilmesi, sermayenin tabana yayılması ve finansman darboğazlarının aşılması ve küçük tasarruf sahiplerinin gelirlerinin artırılması gibi yanları, bu yöntemin bir kaç avantajıdır.

Özet olarak bu model, yalnızca küçük güzel koyların değil, çok daha büyük alanların entegre biçimde değerlendirilmesi imkanını yaratmaktadır.

Gerek Turizm Bakanlığı gerekse diğer devlet kurum ve kuruluşları açısından da, yüzlerce küçük -kimisi çıkarını artırabilmek için her yolu denemeye kararlı- yatırımcı yerine, daha ciddi ve denetimi kolay kurumlarla ilişki mümkün olabilecektir. Bu, rüşvet ve yolsuzluktan bunalmış sistemimiz açısından bu önemli bir avantaj olduğu gibi “küçük ve güçlü devlet”e yaklaşmak bakımından da iyi bir adım olacaktır.

Yatırımcılar yalnız direkt turizm yatırımları değil, turizme dolaylı girdi olan el sanatları üretimi ve pazarlaması, çiftlik işletimi gibi konuları da projeleri içine dahil edebileceklerdir.

Bu yaklaşım, kırılganlığı (fragility) yüksek bir sektör olan turizmin çeşitli krizler karşısındaki davranışını da olumlu olarak etkileyebilecektir.

12 Kasım 2001

Yorum Gönder