Teşvik ve destek: İki yanı keskin kılıç..

Yalnız teşvik değil hemen her şeyin, iyi kullanıldığı takdirde iyi, iyi kullanılamadığı takdirde de kötü sonuç(lar) üretmesi, değişmez bir kural gibidir.

Rekabet gücümüzün artırılmasında kilit noktalardan birisi olan “Teşvik ve Destekleme Yönetimi” konusunda düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

“Teşvik” ve “destekleme”, kavramsal olarak şu şekilde anlaşılmalıdır: Mevcut olmayan bir tutum, davranış ya da eylemi mevcut kılabilmek için, bunları caydıran neden(ler)in ortadan kaldırılması ya da etkilerinin azaltılmasının sebep olacağı maliyetin “bir bölümünün” karşılanmasına “teşvik (özendirme)” denilmelidir.

Bir mal ve/ya hizmet üreticisinin ülke dışından maruz kalacağı ve bir başka yolla -uluslararası rekabeti sağlama anlaşmaları, diplomasi, karşılıklılık, baskı gibi- giderilemeyen haksız rekabet koşullarının etkilerinin yine “bir bölümünün” devletçe karşılanması ise “destekleme” olarak anlaşılmalıdır.

Burada kullanılan “bir bölümü” deyimi son derece önemlidir. Çünkü hangi nedenden doğmuş olursa olsun, teşvike ihtiyaç duyulan olgunun maliyetinin yüksekliğine neden olan unsurlarla mücadele için bir dürtüye ihtiyaç vardır. Maliyet artırıcı etkilerin “bir bölümü” yerine “tamamının” tazmin edilmesi halinde bu dürtü ortadan kalkmış olacaktır. Maliyet artırıcı etkinin ne kadarlık bölümünün tazmin edileceği yani teşvik oranı, bu bakımdan son derece önemli bir konudur.

Bu yaklaşım, geleneksel teşvik anlayışından -ödüllendirme yoluyla harekete geçirme- farklıdır. Geleneksel “ödüllendirme” anlayışı, “olması istenilen”i engelleyen neden(ler) ile ilgilenmediği için çoğunlukla “imajiner (hayali)” oluşumlara yol açmaktadır. Çünkü engelleyen neden(ler) sürmekte, fakat ödüller de özendirmektedir. İmkansızlık ve ödülün tahrik ediciliği birleşince “imajiner” olgular kaçınılmaz olmaktadır.

İki örnekle bu tanımı somutlaştırmak gerekirse:

ÖRNEK 1- İşsizliği azaltmak için kuruluşların daha çok eleman çalıştırması isteniyor ise nasıl bir teşvik sistemi tasarlanabilir?

Kuruluşları eleman istihdamından caydıran sebepler gözden geçirilirse;

  1. Elemanın sebep olduğu vergi ve sigorta gibi mali yükler,
  2. Elemanın sebep olduğu kıdem tazminatı yükü,
  3. Belirli çalışan sayısına ulaşıldığında doğan yasal vecibeler (kreş, spor sahası vb.),
  4. Elemanların ortalama beceri düzeylerinin düşüklüğü nedeniyle ilave elemanın fayda / maliyet oranının düşüklüğünün yarattığı caydırıcılık.

Bu faktörlerden bir kısmı için indirim uygulanabilir, bir kısmı için yasal vecibeler hafifletilebilir, bir kısmı için de beceri kazandırma vb. doğrudan destekler sağlanabilir. Görülmektedir ki, hepsinin olumsuz etkilerini ortadan kaldırabilecek tek cins bir mali telafi (beher çalıştırılan kişi başına prim gibi) aracı işe yaramayabilecektir.

ÖRNEK 2- Kuruluşları ihracata yöneltmek için nasıl bir teşvik sistemi uygulanabilir?

Kuruluşları ihracattan caydıran sebepler saptanmaksızın yalnızca prim vermek yoluyla istenilen artış sağlanamayacağına göre öncelikle olası caydırıcı sebepler belirlenmelidir. Örneğin:

  • İhracat yapılabilecek pazarların bilinmeyişi
  • Meslek kuruluşlarının yetmezliği
  • Mevzuat yetmezliği
  • Politik müdahaleler
  • Kuruluşların bilgi eksiği
  • Bu pazarlarda yer tutmuş rakiplere göre daha pahalı ve/veya düşük kaliteli üretim yapılması
  • İşçilik girdilerinin pahalı oluşu
  • Kuruluşun sorumluluğundaki sebepler; (iş standardı uygulanmayışı, ücret sistemi bozukluğu, verimsizlik,
  • Planlama yetersizliği, lojistik yetmezliği nedeniyle boş geçen süreler vb..)
  • İdarenin sorumluluğundaki sebepler
  • Vergi ve sigorta yükleri
  • Yasal vecibeler (kreş, spor sahası vs.)
  • Yetersiz beceri dokusu
  • Bürokratik sistemin yetersizliğinin sebep olduğu maliyet
  • Kural kirliliği
  • Bilgisi yetersiz bürokratik kadroların sebep olduğu maliyet
  • İyi tasarlanmamış sistemlerin sebep olduğu maliyet
  • Rüşvet vb. yükler
  • Kalabalık kadro = düşük nitelik = düşük ücret döngüsü
  • İş ahlakının yetersizlikleri
  • İş sahibinin bilgi eksiği
  • İş sahiplerinin olası ahlaki sorunları
  • Malzeme girdilerinin pahalılığı
  • Gümrük ve fonlar
  • Taşıma maliyetlerinin pahalılığı
  • Enerji, su, vb.. girdilerin pahalılığı
  • Finansmanın pahalılığı
  • Kredi faizleri yüksekliği
  • Yüksek enflasyon
  • Bankaların yüksek maliyetleri
  • Batık kredi fazlalığı
  • Devlet bankacılığı
  • Projelerin yetersizliği
  • Projelerin iyi incelenemeyişi
  • Devlete ödenen payın yüksekliği
  • Finansal enstrümanların yetersizliği
  • Mevzuat yetmezliği
  • Araştırma eksiği
  • Yüksek vergiler
  • Yetersiz vergi yönetimi
  • Teknoloji yetmezliği
  • diğer sebepler

Bu basit analizden dahi görülebileceği üzere, bu unsurların etkilerini yok edecek ya da azaltabilecek önlemler tek tek alınmadan, yalnızca ihracat teşvik pirimi ile ihracatı tam olarak özendirmek imkânsızdır.

Faktörlerin bir kısmı prim ile telafi edilebilirken, geri kalanları primle giderilemez. Örneğin teknoloji yetmezliğine, iş ahlakı eksiğine ya da kural kirliliğine karşı prim ödemenin yararı yoktur.

Gerçekte de ihracat teşvik primleri yoluyla ihracat bir miktar artmış, daha fazla zorlanınca ve diğer unsurlar düzeltilemediği için teşvikler suistimale (hayali ihracat) dönüşmüştür.

Sonuç olarak uygun bir teşvik sistemi, teşvik edilmek istenilen “şey”i caydıran unsurları giderecek bir önlem paketi olmak zorundadır. Yani teşvik, tek kalemden oluşan (prim gibi) bir enstrüman olamaz.

Teşvik paketleri, bir defada bir mevzuat vazetmekle uygulanamayan, bir bölümü zaman içine yayılmak zorunda olan paketlerdir. Çünkü bazı tedbirler birer projedir. Bu özelliği dolayısıyla, her programda olduğu gibi teşvik paketlerinin de yönetilmeleri gerekir.

Bütün bu programların uygulanmasına rağmen, elde olmayan nedenlerden dolayı (bir ülkenin bir pazara coğrafi olarak yakınlığı, bazı hammaddelerin varlığı, önceden beri o pazara hâkim oluşu vb..) rekabet gücü yine de düşük kalıyorsa, o takdirde prim yoluyla destekleme yapılabilir ve yapılmalıdır.

(1996)

Yorum Gönder