NEREDE İŞSİZLİK VARSA ORADA YAPILMAYAN İŞLER VAR DEMEKTİR!

İşsizlik, bu konudaki benisenmiş tanımlar uyarınca “bir işte çalışma arzusu taşıyan, mevcut iş koşullarına ve ücretine razı olan, ama buna karşın iş bulamayan kişinin durumu” şeklinde tariflenmektedir. Buna göre, örneğin iş koşullarını veya ücretini beğenmeyip ya da işi kendi eğitimiyle ilgili görmeyerek çalışmayan kişilere uluslararası tanımlar işsiz dememektedirler.

Tanım böyle alınsa dahi ülkemizde %10 dolaylarında bir işsizliğin bulunduğu bilinmektedir. Buna “açık işsizlik” denilmektedir. Bir de, “gizli işsiz” ve “potansiyel işsiz” grupları vardır. Gizli işsiz, çalışıyormuş gibi görünen, ama aslında bir başkasıyla iş bölüşen kişilerin durumudur. Tarımda çalışanların bir bölümü, kamu görevlilerinin önemli bir kısmı bu kategoriye girmektedir.

Potansiyel işsizlik ise daha ilginçtir. Halen işi bulunan (hatta iyi geliri olan bir işe sahip), fakat eskiyen teknolojisini yenilememek, keskinleşen rekabete ayak uyduramamak, geleneksel yönetim biçimlerinde ısrar etmek gibi nedenlerle bir süre sonra kapanacak olan bir iş yerinde çalışan ya da onun sahibi olan kişilerin durumudur.

Gizli ve potansiyel işsizlerin oranını halen bilmiyoruz, ama en azından ihmal edilebilir derecede küçük olmadığını söyleyebiliriz.

Gelir dağılımı bozukluğunun en fazla sıkıntısını çeken kısım işsizlerdir. Ayrıca, enflasyonun yükünü çeken çok küçük kesimin başında da işsizler gelmektedir. Çünkü diğer kesimlerin ücretleri, öyle ya da böyle enflasyona endekslenmiştir. Hatta öylesine endekslenmiştir ki, inanılmaz bir biçimde işçi sendikaları eşel mobile hayır demektedirler. Çünkü, eşel mobil yalnızca enflasyonu gidermekte, üzerine refah payı eklememektedir.

Halbuki eşel mobile hayır demesi gereken hükümettir. Çünkü bu durumda enflasyonla mücadele etmenin imkanı yoktur. Bir kesim ya da toplumun büyük kesimi eğer bu yolla enflasyondan korunuyor ise orada enflasyon mücadelesi yapılamaz. Önemli olan, hangi kesimin bu yükten ne kadar pay alması gerektiği konusunda bir adaletin olabilmesidir.

Genellikle hayat pahalılığı ile karıştırılan enflasyon konusuna değinmemin nedeni, işsizlikle olan yakın ilişkisidir.

İşsizlik konusundaki bu ansiklopedik bilgilerin ışığı altında esas değinmek istediğim, ülkemizdeki bir büyük yanılgıya işaret etmektir. Bu yanılgı, işsizliğin ancak yatırımlarla azaltılabileceği inancıdır.

OECD’nin 1970-86 yılları arasındaki 17 yıllık süre için tüm Avrupa ülkeleri, ABD ve Japonya için yaptığı bir etüd, yatırımların işe dönüşmesinin koşulsuz olmadığını, bu koşulun yerine gelmemesi halinde bırakınız yatırımın işe dönüşmesini, tam aksine işsizlik kaynağı olacağını göstermiştir.

Ülkemizi bir inşaat şantiyesine döndürebilecek kadar para bulunsa, gerçekten de uzun bir süre için bazı işsizler inşaatlarda iş bulabilir. Bugünün modern inşaat teknolojisi karşısında yine de getir-götür işlerini yapacak insanlara ihtiyaç vardır. Geri kalan büyük işsiz kesimi ise yine işsiz kalacaktır. Çünkü, modern inşaat teknolojilerini uygulayabilecek becerilerle donanmamışlardır.

İşte, OECD’nin ön-koşul olarak gördüğü nokta budur, yani geçerli bir beceri sahibi olmak.

Beceri ile geçerli beceri arasında büyük fark, beceri ile “gibi beceri” arasında ise uçurum vardır.

Nükleer reaktör operatörlüğü bir beceridir. Ama işgücü piyasasında bu operatörlüğe değil de dozer operatörlüğüne ihtiyaç varsa, dozer operatörlüğü geçerli beceridir.

Bir de elinde nükleer reaktör operatörü belgesi bulunan ama bu beceriyi kazanamamış insanların durumu vardır ki onlarınkine “gibi beceri” denilebilir. Onların iş bulma şansları mutlak sıfır civarındadır.

Ülkemizdeki işsiz üniversite mezunlarının çoğunun durumu bu sonuncuya örnektir. Eğitim sistemimiz insanlarımıza herhangi bir beceri kazandıramamaktadır.

İşsizlikle mücadele açısından uygulanabilecek tek sihirli formül yoktur. Ona yol açan nedenler çeşitlidir. Bu nedenlerin her birinin ortadan kaldırılması için bir ya da daha fazla önlemi içeren bir pakete ihtiyaç vardır.

Böyle bir paket 1987 yılında hazırlanmış ve o zaman büyükçe bir bölümünün uygulanmasına başlanmıştır. Bugün onlardan bir bölümü yeni yeni konuşulmaya başlanmıştır. Teknoparklar, risk sermayesi gibi araçlar bunlardan yalnız ikisidir.

Kısa vadeli çözümler ise, Beceri Kursları’dır.

İşsizlik açısından en çarpıcı gerçek, “her nerede işsizlik varsa orada mutlaka yapılması gerekip de yapılmayan işler var demektir” ilkesidir. Bu ilke başka ülkeler için geçerlidir, ama Türkiye için iki defa geçerlidir.

Eğer, bu önemli sosyal sorunumuza akılcı bakışlarla yaklaşılmak isteniliyorsa, İstihdam Politikası adlı söz konusu döküman tekrar açılmalı ve günümüzün gerektirdiği bazı uyarlamalardan sonra tekrar uygulanmaya başlanmalıdır.

Yorum Gönder