PARLAMENTODAN ŞİKAYETLER NEYİN GÖSTERGESİDİR?

Toplum, çeşitli sorunlar altında giderek ezildikçe bir yandan da giderek daha yoğun tepkiler üretiyor. Bu tepkilerin odak noktasını siyasetçiler ve onun da ortasını parlamento oluşturuyor.

En son söyleneceği en baştan söyleyerek bundan sonraki satırların önyargısız değerlendirilmesini sağlamaya çalışacağım: Amacım kurum olarak parlamentoyu savunmak, ama o kurumun bir kuruluşu olarak da meclisimizin yeterli olmadığını -kendi adıma- ikrar etmektir.

Kurum olarak parlamentoyu savunmak yalnız benim değil, ona dayalı demokratik sistemi savunmak isteyen herkesin görevi olmalıdır. Keza kuruluş olarak parlamentonun eksiklerini, yetersizliklerini dile getirmek ve eleştirilere dayanarak önlem geliştirmek, kuruluşun günahlarının kuruma fatura edilmesini önlemek isteyen herkesin görevi olmalıdır.

Parlamentonun hemen herkes tarafından çeşitli yollarla ve üslupta dile getirilen yetersizliklerinin sebepleri nelerdir?

“Bizi sebepler ilgilendirmez sonuç ilgilendirir” denilemez. Çünkü o sebepler eğer bildiklerimiz kadar değilse bu defa gelecek parlamentoların da aynı yetersizliklerle malul olması sürpriz sayılamaz.

Bu nedenler içinde en çok dile getirilen ve gerçekten de sıkça örneklerine rastlanan, “milletvekillerinin, ellerindeki yetkileri iyiye kullanmayışları” ile “milletvekillerinin, milletin sorunlarına çözüm bulamayışları”dır.

Görüntü budur ve de genel çizgileriyle doğrudur. “Genel çizgileriyle” doğrudur, çünkü bu yargıların genelleştirilip tüm kuruluşa teşmil edilmesi hem bir haksızlıktır, hem de kurumu yıpratıcı bir kolaycılıktır. Pekiyi bu doğru görüntünün alt katmanlarında yatan nedenler nelerdir?

Mevcut yetkilerin kötüye kullanılabilmesinin bir nedeni, parlamenterlerin demokratik sistem için gereğinden daha çok yetkiye sahip olmalarıdır.

Kişilerin çiğneyebilecekleri yasaların sınırlarını onların yetkileri belirler. Bir taksi şoförünün anayasa çiğneme arzusu bulunsa bile, çiğneyebileceği yasa ancak trafik yasası ve benzerleridir.

Parlamentonun görevi, halkın, çeşitli örgütlenmeleri yoluyla geliştireceği çözüm önerileri içinden en uygunlarını seçmek ve o çözümler için gerekebilecek yasal düzenlemeleri yapmak, yasaların uygulanışı hakkında bilgi edinmek (dikkat! yargılamak ya da icraat yapmak değil) ve bu geri-besleme yoluyla edindiği bilgileri kullanarak yeni yasal düzenlemeleri yapmaktan ibarettir.

Uygulama ise böyle değildir. Parlamenter, kişilere iş bulmaktan, onların özel -bir kısmı da yapılmaması gereken- isteklerini karşılamaya kadar birçok alanda taleple karşı karşıyadır.

Bunun nedeni ise, halkın sorunlarını çözme sürecinde yer almayışı, bunları birilerine “ihale” etmek eğiliminde oluşudur.

İlginç olan nokta, otokratik rejimlerde rastlanan ve yönetimlerin halk için iyi, doğru ve güzel olanlara karar verip, bunun karşılığında da onun sorunlarını çözmeyi üstlenmesi -dikkat! çözmesi değil- usulünün, kendini demokratik olarak adlandıran ülkemizde de geçerli olmasıdır.

Sorunun özü buradadır: Osmanlı’dan bu yana sorunlarının çözümünü devletten bekleyip, görevinin yalnızca, itaatkar kulluk etmek olduğu yolunda koşullandırılmış insanımız, giderek sorun çözme kaabiliyetini yitirmiş ve sorunlarını temsilcilerinin çözmesi gerektiği (ve de çözebileceği) inancını benimsemiştir.

Hava kirliliğinden teröre, trafik kazalarından hayat pahalılığına, etnik milliyetçilikten ümmetçiliğe kadar uzanan yoğun bir sorun yükü ile karşı karşıya bulunan ve de sorun çözme kabiliyeti açısından temsil ettiği vatandaşlarından daha ileri bir durumda bulunmayan parlamenter, hem sorunları çözememekte hem de bu geniş yetkilerle donanmış bulunmaktadır.

Halk Kendi Sorunlarını Çözebilir mi, Ne Kadar?

Yukarıdaki tablonun ortaya çıkmasının nedeni, önceleri buyurgan devlet-itaatkar kul ilişkisi ve buna bağlı olarak da sorun çözme kabiliyetinin giderek azalması nedeniyle, halkın sorunlarını çözemeyeceğine inanmasıdır.

Bu kısır döngüyü kırabilme yolunda, Japon toplumunun sorun çözme kabiliyetini artıran Deming ve Ishikawa’nın yaklaşımından alınabilecek çok önemli dersler vardır.

Ama bu derslerden yararlanabilmek için bir konuda karar vermeliyiz: Sorunlarımızı kendimiz çözüp, bizim için iyi-doğru-güzel’lere kendimiz mi karar vereceğiz, yoksa bu işleri temsilcilerimize ihale edip şikayetle mi yetineceğiz?

Pazar, 22 Ocak 1995

Yorum Gönder