PARASIZ TANITMA METODLARI

Bu tanıtma konusu eskiden beri ilgimi çekmiştir. Bu nedenle zaman zaman tanıtma konusundaki düşüncelerimi yazarak bu alandaki hizmetlere ben de katkı da bulunmak istiyorum.

Turizm amaçlı tanıtma için 25 milyon dolar istendiğini, temin edilebilirse tanınmamızın sağlanacağını gazeteler yazdı.

Aslında, tanıtmanın sadece parayla olmayacağı gerçeği hala tam anlaşılamadı gitti. Birçok fırsat iyi kullanılabilse, ülkemizi, insanlarımızı ya da hiç olmazsa onların küçük bir kısmını gayet iyi tanıtabiliriz. Ama bu gerçeğin niye tam anlaşılamadığı açık. Kendi kendine Tanıtma Kuruluşu diyen ve en küçük para birimi olarak (milyar TL) kullanan bir kısım özel ve gönüllü kuruluş, Türkiyenin diğer parasız yöntemlerle tanıtılmasını önlemektedir.

Yazımın sonunda, parasız tanıtma metodları hakkında meraklılara bazı ipuçları vereceğim. Ancak bundan evvel, tanıtmanın felsefesi üzerinde biraz durmalıyız.

Tanıtma, maden sodası gibi düşünülebilir. Nasıl ki ağır bir içki sofrasından kalkanlar, içki ve aşırı yemeğin olumsuz etkilerini azaltmak için maden sodasından yararlanırlarsa, tanıtma da aynen öyledir.

Tanıtma (usulüne uygun yapılırsa), birçok olumsuzluğu unutturabilir, hatta onları birer öğünç vesilesi haline de getirebilir.

Örneğin, Dünya’nın pahalı dergi veya gazetelerinden birisinde yer alacak olan bir imaj geliştirme (bu söze bayılıyorum) ilanını düşününüz!

Why don’t you come to Turkey?” yazısının altında, gülümseyen, Osmanlı kıyafetli bir kahveci güzeli, bizim ne(ler)in hayalleri içinde bulunduğumuzu göstermesi açısından çok etkili olmaz mı?

Ancak kabul edilmelidir ki bu işler pahalıdır ve büyük ölçüde yaratıcı düşünce üretimini gerektirir. Tabii ki onun da bedeli hayli yüksektir.

(Tanıtma işi, hayata atılmayı düşünen ama ne yapacağı tam belli olmayan çocuklarımız için son derece yararlı bir iştir. Hem Türkiye tanınır, hem de kendileri iş sahibi olmuş olurlar.)

Bazı kimseler tanıtmanın bu “sindirim kolaylaştırıcı” etkisini reddeder ve eğri şeylerin tanıtmayla doğrultulamayacağını, ayrıca eğriliğin üstüne bir de sahtekarlık fiili bineceğini söylerler.

Bu tür aykırı görüşler bir yana bırakılmak zorundadır. Aksi halde önce tüm eğriliklerimizi doğrultup (ya da doğrultmak üzere harekete geçip), ancak ondan sonra kendimizi tanıtabilmemiz (ya da harekete geçtiğimizi anlatmamız) gibi son derece yorucu ve dolayısıyla az kazançlı bir süreç ortaya çıkar ki bu, tanıtma kuruluşlarımızın işsiz kalması anlamına gelir.

Tanıtmanın bu felsefi tarafından sonra, başlangıçta söz verdiğim “parasız (yahut da az paralı) tanıtma metodları” hakkındaki bazı ipuçlarına geçmek istiyorum. Okuyucularım, bu sütunların bu kadar engin metodlar içeren bir konudaki tüm yöntemleri vermeye yetmeyeceğini lütfen takdir etmelidirler.

Bunların bir kısmı şöyledir:

(1) Yurtdışına her çıkan vatandaşımız aslında bir tanıtma görevlisidir. Onlardan pekala tanıtmamızda yararlanılabilir ve zaten de yararlanıyoruz.

Her nekadar önemli bir yüzdesinin dilini (ya da şivesini) yabancılar henüz anlamıyorlarsa da bu pek önemli değildir. Tebamız haline gelince öğrenirler.

(2) Parasız tanıtmada en önemli ilke “bir şeyin arkasına tutunma”dır. Yani, bir başka amaçla yapılan bir işten faydalanarak tanıtma yapmaktır.

Mesela, hakem otosunun arkasına tutunarak, uluslararası bisiklet yarışında koşan bisikletçimiz ve de değerli hakemimiz, Türkiye’nin tanıtımına fevkalade katkıda bulunmuşlardır.

(3) Reklamcılıkta bir metodun, alışılmışları yıkmak, hatta insanları sinirlendirmek olduğu söylenir. İşte bu metod, tanıtmamızda fevkalade sonuçlar verir ve bugüne kadar da vermiştir.

Yabancıların gözünün içine bakarak kendimizi övmemiz, beceriksiz olduğumuz alanlarda bize haksızlık yapıldığını savunmamız, kendimizi tanıtmada çok etkilidir.

Kısa adıyla “180 Metodu” olarak da bilinen bu yöntemde, eksiğiniz bulunan bir konuyu samimiyetle kabullenip düzeltmek yerine, 180 derece çevirip karşınızdakini suçlamanız gerekir.

Örneğin, “ellerinizle hijyenik olmayan şeylere dokunup sonra da yiyecekleri ellediğiniz” iddiasını ciddiye alıp düzeltecek yerde, bunu söyleyenleri pislikle suçlamak tanıtma için çok etkilidir.

(4) Bir metod da, 5. sınıf yabancıları Türkiye’ye çağırıp Boğaz’da rakı içirip, Galata kulesinde dansöz seyrettirmek ve sonra da 275 tirajlı gazetesinde bizden bahsetmesini beklemektir.

(5) Nihayet en önemli konu, insanlarımızda tanıtma konusunda bilinç yaratmaktır.

Her problemimizin aslında “tanıtma eksiği”nden doğduğunu sistemli biçimde işleyerek, kimsenin başa çıkamayacağı ve dolayısıyla da arkasında rahat uyunabilecek bir düşman yaratılmalıdır.

Tabii ki metodlar çok fazladır. Ama önemli olan işin prensibini kapmaktır. Sonrası sizin kendinizi ve çevrenizi ne kadar kandırmak istediğinize, tanıtma konusundaki cehaletinize ve nihayet bu konuda profesyonel yardım alıp almadığınıza bağlıdır. Hoşça kalınız.

Yorum Gönder