LİDER VE LİDER ADAYLARINA!

Siyasal yaşamımıza ve onunla ilişki içindeki yaşam kesitlerimize geçmişten bu yana baktığımızda, sürekli bir “rahatsızlık” içinde olduğumuzu görüyoruz.

Toplumun hemen hiç bir kesimi durumdan ve durumundan memnun değil, herkes kendi dışındaki birilerini şuçluyor ve kendi elindeki reçete uygulansaydı durumun “böyle” olmayacağını iddia ediyor.

Bu tablo siyasal partiler ve onların liderleri için de aynen geçerli. Giderek sayıları artan ve artacağa da benzeyen partiler, henüz partileşmemiş hareketler, bunların liderleri ve lider adayları, mevcut tabloyu kıyasıya eleştiriyorlar.

Bir siyasi parti ya da hareketin liderinin popülaritesinin halkımız nezdindeki geleneksel ölçütü, eleştirinin “yayıldığı alan” ve “keskinliği” olduğu için, beğeni toplayabilecek eleştiri üretmek gittikçe daha güçleşiyor. Ancak her şeye rağmen en kolay eleştiri üretebilecek toplumlar dan biri olduğumuz da şüphesizdir.

Yıllardır “konuşan”, giderek “daha özgür konuşan” ama çoğunlukla “yanlış konuları konuşan” Türkiye’mizde, ağzını açıp rastgele bir konuyu eleştiren kişinin haklı olması olasılığı yüzdü yüze yakındır.

Başka ülkeler bilinmez ama, bu toplumda inanılması güç bir süreç yılardır işliyor: Tıkanmış bir tuvaleti açmanın bile belirli bir metod kullanılmaması halinde imkansız olduğunu çoğumuz biliriz. Bu denli basit bir sorunu dahi bir “yöntem”le çözmek gerektiğini idrak edip, ya bilen birisini çağıran ya da nasıl yapılması gerektiğini öğrenmeye çalışan insanlarımız, birbiriyle birleşe bütünleşe ilk hallerinden çok uzaklaşmış bir sorunlar yumağını sadece eleştirerek, daha çok eleştirerek ve daha keskin eleştirerek, ama hiç bir yöntem kullanmadan, bırakın kullanmayı böyle bir metoda ihtiyaç olup olmadığını merak etmeden çözebileceklerini zannetmektedirler.

Eleştirileri dinleyen insanların içi -gayet doğal olarak- bin türlü isyanla doludur. Kimi, çalışmadan kazanan komşusuna haset etmekte, kimi uğradığı ya da öyle sandığı bir haksızlığın acısını duymakta, kimi de “eleştiren” liderle aynı fikirde görünmenin yarın getirileri olacağını hesaplamaktadır.

Lider de, eleştirileri dinleyenlerin bu duygularını bilmekte -zaten bunları bilmeden lider olunmaz-, kendi eleştirilerinin onaylanması için, karşısındakilerin onaylıyacağı eleştirilerde bulunmaktadır. Bu karşılıklı tatmin etme eyleminin toplumumuz terminolojisindeki adı “demokrasi”dir.

Saygıdeğer liderler ve lider adayları,

Lütfen kabul ediniz ki eleştiri afyon gibidir. Rahatlatıcı, alışkanlık yaratıcı ve ölümün gelişini unutturucu!

Yine lütfen kabul ediniz ki, bu ülkenin sorunları, birbirinizi eleştirerek, ama gerçek sorunların neler olduğunu, niçin olduğunu anlamaya yarayan metotlar kullanılmaksızın çözülemez, nitekim çözülememiş ve çözülememektedir.

Bugün, ülkemizin en ücra köşelerinden en yüksek yerlerine kadar her yerde “birilerinin ve birşeylerin yanlışları” konuşuluyor. Mezradaki ağanın, ildeki Vali’nin, Başbakan ya da Cumhurbaşkanı’nın ya da İstanbul’da lağım suyu akan muslukların, kapıdaki hava kirliliğinin ya da enflasyonun!

Ama, bu yanlışların nerelerden, o nerelerin nerelerden kaynaklandığı, bu çığ gibi sorunların nasıl ele alınması gerektiği, nasıl tam anlaşılıp ondan sonra da çözümler geliştirileceği konusunda bir tek söz söylenmiyor.

Ve liderler, onların kadroları, tayfaları ve neferleri, “onlar gitsin biz gelelim, onlar çözemedi, olsa olsa biz de çözemeyiz” yaklaşımı içinde, sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar. Sıra geliyor, çözemiyorlar, yeni gelenler aynı deneyi tekrarlıyorlar, onlar da çözemiyorlar.

Arkasından gelen eleştiri afyonu ve bunalmış insanların doya doya kullanarak rahatlamaları!

Önümüzde kesin tarihi belli olmayan bir seçim var. Her seçim döneminde afyon kullanımı artar. Meydanlar, TV ekranları, birbirlerine acımasızca saldıran, ama sorunlara karşı cilalı taş devri araçlarıyla yaklaşan insanlarla dolacak.

İlginçtir ki, birbirinin özel yaşamına dahi pervasızca saldırabilen liderler ve lider adayları, inanılmaz bir uzlaşı içinde birbirlerinin sorunlara yaklaşım biçimleri hakkında tek kelime etmeyeceklerdir. Çünkü yaklaşımları birbirinin tamamen aynıdır!

Ve onları dinleyen milyonlar da, “tıkanmış tuvalet açmanın metodu var da ülke sorunlarına yaklaşımınızın bir metodu yok mu?” diye sormayacaklardır.

Yoksa soracaklar mı? Ne dersiniz?

Pazar, 4 Eylül 1994

Yorum Gönder