Bilgi Patlaması !

Bilgi Patlaması !

Son yılların bu moda deyimi, mevcut bilgilerin sabit aralıklarla katlandığını, son 20 yılda üretilen bilginin insanlık tarihi boyunca üretilene eşit olduğunu söylüyor. Bu müthiş, hatta korkutucudur. Çünkü, üretilen bütün bu bilgileri onunun üretilme hızıyla öğrenmek mümkün olamayacağına göre, elde iki seçenek kalmaktadır: Ya giderek daha az (veya dar alanlarda) bilmeye razı olmak, ya da giderek daha paketlenmiş, yani ayrıntılarına girmeksizin sadece özetiyle yetinilmiş biçimde bilgi kullanmak.

Nitekim mevcut eğilimler bu ikinci seçeneğin giderek benimsendiğini gösteriyor. Nasıl ki hesap makineleri yaygınlaştıktan sonra makine kullanmadan örneğin kare kök almayı çok az kimse becerebiliyorsa, üretilmiş birçok bilginin de niçin öyle olduğunu, bu bilgilerin hangi koşullar altında geçerli olduklarını pek az kimse merak etmektedir. Bir anlamda, sorgulan(a)mayan kalıplarla yaşamaya alışıyoruz.

Bilgi patlaması deyimi de böyle bir “sorgulanmayan kalıp”tır. Biraz sorgulandığında, bilgi patlaması denilen olgunun ilk bakışta anlaşılandan daha farklı olduğu, bilgi üretimini daha doğru biçimde sayısallaştırabilmek için iki tür tarife ihtiyaç olduğu görülecektir.

Bir adres listesi çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Bilgisayarlarımızda hergün yaptığımız sort işlemleri buna en iyi örnektir. Adres listesine yeni bir adres eklenmediği sürece, hangi anahtara göre tasnif edilirse edilsin adres listesindeki bilgi miktarı değişmez. Bu durumda bilgi artışı söz konusu değildir.

Böyle değil de yeni adres(ler) eklenirse, eklenen bilgi miktarının mevcuda oranı kadar bir bilgi artış’ından söz edilebilir.

İçinde yaşadığımız çağda her iki tanım açısından da bilgi artışı meydana gelmektedir. Ama “patlama” olarak ifade edilen artış, birinci türden bir artıştır. Mevcut bilgilerin farklı biçimlerde, farklı ortamlarda yer alması, ya da bunların değişik biçimlerde ifade edilmesi veya bunlardan yeni bilgilerin türetilmesi, mevcut bilgi miktarını fazlaca değiştirmez. “Fazlaca” değiştirmez, çünkü bazı hallerde, mevcut bilgilerin uygun biçimde bir araya getirilmesi dahi “yeni” denilebilecek bilgilerin üretilmesi anlamına gelebilir. Ama çoğunlukla olan, eski bilgilerin yeni formlara dönüştürülmesinden ibarettir.

Diğer yandan “öz-bilgi” (core knowledge) adı verilebilecek bilgi türü, bilinmezlere ilişkin yapılan çalışmaların sonunda ortaya çıkarılan ve evvelce bilinmeyen bilgilere ilişkindir. Araştırmalar ve buluşlar sonucunda ortaya çıkanlar bu öz-bilgiler’in miktarında ise birinci çeşit bilgilere -ki onlara da türev bilgiler denilebilir- oranla çok daha az artış vardır.

Bu iki bilgi türü arasındaki bu ayrıma dikkat çekilmesinin nedeni, öz-bilgiye verilen önemin azalması, yeni adlandırmalar, yeni sınıflamalar gibi faaliyetler sonunda ortaya çıkanlara daha çok önem verilmesidir.

Bu olgunun çarpıcı bir örneği yönetim bilimleri alanında yaşanmaktadır. Büyük ölçüde ticari kaygılarla her gün ortaya çıkan guruplar, bir sürü şeyin adını bilen, bunları lafazanca savunan, bundan para kazanan, ama bunların altında yatan öz bilgilerden bihaber ulusal ve uluslararası bir kesimi ortaya çıkarmıştır.

Bilgili olmayı, yeniden üretilerek adlandırılan eski bilgilerin üst kalıp adlarını bellemek olarak algılama yanlışına düşülmemelidir. Asıl olan, bilinmeyeni bilinir kılabilme yolundaki uğraş ve bu uğraşların küçük damlalar halinde ortaya çıkabilen sonuçlarıdır.

Bilgi patlaması deyiminin bu duyarlıkla kullanılması, muhtemelen öz-bilgi üretimine verilen önemin de artışına neden olabilecektir.

Mart 1998

3 Yorumlar

Leave A Reply Cevabı iptal et