İSTANBUL PATENT ARŞİVİ

İSTANBUL PATENT ARŞİVİ

Sizlere bu sayıda, İstanbul Sanayi Odası Başkanı Sayın Hüsamettin Kavi’ye yazdığım bir mektubu aynen aktarmak istiyorum. Ayrıca da bir yorum yapmayacağım.

“Değerli dostum Sayın Kavi,

İstanbul’da bir Patent Kütüphanesi var. 1987 yılında $400,000 vererek satın almış ve TSE’nin işletimine bırakmıştık. Kütüphaneyi ilk getirttiğimizde, tüm ülkenin buraya akacağını, tüm sanayicilerin, uluslararası yasalarca Türkiye’ye hibe edilmiş sayılan 5.5 milyon patentten yararlanarak bunların tescil ettirilmediği ülkelere yapılacak ihracatta kullanacaklarını ummuştum.

Gelişme böyle olmadı. Ben de çeşitli kanallara başvurarak kullanımını özendirmeye çalıştım. Bu traji-komik bir hikayedir ve Dünya’nın bir başka yerinde rastlanması mümkün olmayacak bir olaydır. Sanayicinin elinin altına kadar gelen patentlerin, patentler konusundaki “olağanüstü genel cehalet” nedeniyle 10 yıldır hala yeterince kullanılmayışı, kolay açıklanabilir bir olay değildir.

Geçen hafta, bu kütüphanede çalışan bir tanıdıkla karşılaştım. Eskiye nazaran kullanıcı sayısı biraz artmış. Ama hala kabili ihmal düzeyde.

Amerika’nın nasıl Amerika olduğu herkes tarafından farklı açıklanıyor. Kimi, “geride gemi bırakmayıp yakan göçmenler”, kimi “zengin kaynaklar” kimi de başka nedenlerle açıklıyor. Tabii ki her birinin ayrı ayrı rolü vardır. Ama, bu ulusun insanlarının buluşçuluğa vermiş oldukları önemle açıklayan çok az kişi vardır.

ABD başkanlarından Abraham Lincoln bir mucittir. 0066 nolu patent kendine aittir. “Sığ sularda karaya oturan deniz taşıtlarının kurtarılması için bir araç” adlı patent A.Lincoln adına tescillidir. Thomas Jefferson bir diğer mucit başkandır. Buluşlara o denli önem vermiştir ki, Dış İşleri Bakanı olduğu dönemde -bakanlığının konusuyla hiç ilgisi olmamasına rağmen- her akşam, o gün yapılan patent başvurularını bizzat incelemiştir.

Türkiye’de ise bir tane dahi devlet adamı buluşlarla ilgilenmemiştir. Aramızdaki fark budur.

Size ekte, 1993’de bu amaçla Rotary klüplerine yazdığım bir yazıyı sunuyorum. Bunu, sizin bu konulara yaklaşımınızı bildiğim için bir ümitle yazıyorum. Patentlerin, sanayinin gelişiminde ne denli önemli olduğunu lütfen bizzat inceleyiniz. Amerika seyahatiniz olduğu zaman lütfen Washington D.C.deki Smithsonian Institute’ü ziyaret ediniz ve ayrıca Kittyhawk denilen yerde, iki bisiklet tamircisi olan Wright kardeşlerin ilk uçağı uçurmak için gösterdikleri olağanüstü çabayı yerinde görünüz.

Değerli dostum,

Ne yapıp yapıp, Türkiye’ye bu patent işini anlatabilmeliyiz. Konunun en acı yanı, bu konularda en çok ilgili olması gerekenlerin inanılmaz tutumlarıdır. Hemen her konuda olduğu gibi bu konuları da “zaten” bilen (!) uzun ünvanlı kişiler, anlaşılmaz bir tutumla bu hayati konuya ilgi göstermemektedir.

Sanayimizin çıkışı, buluşçuluğu toplumsal değer yargıları kümemizin en başına yerleştirmekle mümkündür. Bunu ancak bir işbirliği ile yapmak mümkün görünüyor. Bir Teknoloji Duyarlık Grubu kurduk. Bu yolla da işbirliği yapabiliriz.

Bu konuda girişimlerinizi bekleyerek ve görüşmek üzere selam ve sevgiler”

ek: Saygıdeğer Rotaryen dostlarım,

03 Şubat 1993

Çoğunluğunu işadamlarımızın oluşturduğu topluluğunuzu yakından ilgilendireceğini umduğum bir konuyu dikkatinize getirmek üzere bu mektubu sizlere yazmayı düşündüm.

Bu konu, İstanbul-Taksim’deki Patent Arşivi’nde mikrofişleri bulunan yaklaşık 5 milyon adet patentin, siz girişimcilerimizin önüne açtığı büyük potansiyel ile ilgilidir.

1987 yılında A.B.D.’den US$ 400,000 karşılığında satın alınan ve halen Taksim’de Türk Standartları Enstitüsü Bölge Müdürlüğü binasının 2nci katında bulunan bu arşivde (patent kütüphanesi de denilebilir), A.B.D.’de bugüne kadar tescil edilmiş olan tüm patentlerin mikrofişleri bulunmaktadır.

Bu konuda sizlere bazı kısa bilgiler sunmak istiyorum: Ülkemizde yaygın inanç, bir patentin mutlaka “ticari sır” olarak saklanan bazı “püf noktaları”nın bulunduğudur. Dolayısıyla, bu “sır”ları bilmeksizin patent dokümanlarının bir işe yaramayacağı sanılır.

Gerçek ise böyle değildir. A.B.D. patent yasalarına göre , bir buluşa patent verilebilmesi için, buluşa ait TÜM TEKNİK AYRINTILARIN, o konuda ortalama bilgi sahibi bir uzmanın kolayca anlayabileceği bir detayda açıklanmış ve Patent Ofisi’ne o şekilde tevdi edilmiş olması gerekmektedir.

Diğer yandan, her patent, ancak tescil edildiği ülkelerde koruma altındadır. İstanbul’daki Patent Arşivi’nde bulunan patentlerin ise yalnızca 22,000 adedi yani %0.5’i ülkemizde tescil edilmiş, geri kalan %99.5’u ise Türkiye’deki girişimcilerimizin serbestçe kullanımına bırakılmıştır. Bunun olası nedeni, “Türkiye’deki girişimcilerin henüz bu patentlerden yararlanabilecek bilinç düzeyine gelmemiş olduğu, dolayısıyla da Türkiye’de tescil için bir masraf yapmaya gerek olmadığı” varsayımıdır. Ancak bugüne kadar -maalesef- bu varsayımın aksi de gerçekleşmemiştir.

Bu patentlerin içinde, her sektördeki akla gelebilecek hemen her konuda buluş mevcuttur. Bu, yeni ürünler arayışı içinde bulunan siz müteşebbislerimizin kullanımına amade bir kaynakla karşı karşıya bulunduğunuz anlamına gelmektedir.

1987’de hizmete girmesine, kullanımı için hiç bir ücret talep edilmemesine rağmen, iyi tanıtılamadığı için bugüne kadar gereken ilgiyi görmemiştir.

Diğer yandan, Asya Kaplanları denilen ülkelerin her birindeki olağanüstü sanayi gelişmesi içinde, aynı patent arşivlerinin büyük etkisi olmuş ve halen de olmaktadır.

Ülkemizde, patent konusunun ne denli önemli olduğu, patent mekanizmasından yararlanarak ekonomik gelişmenin nasıl harekete geçirilebileceği ve bu gelişmenin kendi kendini tahrik ederek nasıl bir “zincirleme reaksiyon”a yol açtığı maalesef anlaşılamamıştır.

Bugün A.B.D.’yi Dünya lideri yapan az sayıdaki faktörden birincisi, A.B.D. patent yasası uyarınca oluşmuş bu “icatçılık atmosferi”dir.

Benzer şekilde, buzlarla kaplı fakir bir ülkeyken endüstri ötesi ülke konumuna gelmiş olan İsveç’i bugünkü haline getiren sebebin, bu ülke insanlarının yaptığı 49 adet temel icat olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Siz müteşebbislerimiz ve dolayısıyla da ülkemizin, benzer bir gelişmeden yararlanabilmesi, benzer bir “innovation” ortamının doğmasına bağlıdır.

Topluluğunuz içinde bu zengin kaynağı keşfetmiş ve onu kullanan müteşebbisler vardır, ancak sayıları son derece azdır.

Bu arşivin yurdumuza getirilmesinde katkısı olmuş bir kişi olarak sizlere önerim, yabancı dil bilen birer elemanınızı görevlendirerek bu zengin kaynaktan faydalanmanızdır.

Sizlere ekte, EKONOMİST dergisinde bu konuda yayımlanmış bir makalemi de takdim ediyorum.

Başarı dileklerimle birlikte saygılarımı sunuyorum.

Yorum Gönder