BİLİM NEREDE BİTER?

BİLİM NEREDE BİTER?

Galiba insanoğlunun en önemli özelliklerinden birisi alışmak olsa gerek. Ekvatorun +60 ve de kutupların -60 derecelik sıcaklıklarına aynı insan alışabiliyor.

Aynı uyum yeteneği sosyal ve hatta ekonomik alanlarda da var. Acıya, üzüntüye, lükse, fukaralığa bu denli uyum gösterebilen insanoğlunun bu özelliğine bir yetenek gibi bakılabileceği gibi bir şanssızlık olarak da görmek mümkündür. Nitekim keşif ve icatlar hep etrafına farklı bakabilen insanlarca yapılmıştır.

Girişimcilerin hepsi, etraflarına “alışılmışın dışında” bakabilen insanlardır. Toplum liderleri daima “alışamayan” tipler arasından çıkmaktadır. Bu nedenle, “alışmak tan çok alışamamak bir yetenektir ” demek daha doğrudur.

Kendimizi bildik bileli varolan, neredeyse soluduğumuz hava kadar -ne kadar kirli olursa olsun- bize doğal gelen bazı konular vardır ki biz onlara da alışmısızdır. (Alışamamış olanlar çıkarsa da hemen usulü ile bertaraf edilir!)

Bu konulardan birisi de “bilim”dir. Bilimin hayata uygulanışı demek olan “teknoloji” de burada yine aynı çerçeve içinde konu edilmektedir. Bu yazının konusu dolayısıyla aralarındaki ayrımla uğraşmaya gerek yoktur.

Eğer bilim, sokaktaki insanı ilgilendirmeyen, sadece belli ünvanları elde etmiş insanların “kendi aralarındaki ilişkileri” ni içeren bir alan ise şikayet edebileceğimiz bir durum yoktur. Bu tanıma en çok uyan, en “bilimsel” ülke şüphesiz ki Türkiye’dir. Bu takdirde milli gelirimizin daha büyük bölümünü bilime ayırıp, bu sınırlı sayıdaki insanımızı daha da mutlu etmemiz gerekir.

Her ne kadar akla, az da olsa ayrılan payın ne işe yaradığı gibi bir soru gelebilirse de, gelmemesi daha iyi olur.

Yok böyle değil de bilim, insanların refah ve mutluluğunu sağlama yolunda kullanılabilecek bir araç ise bu defa iş çok değişiktir.

Refah ve mutluluğu sağlanacak insanlar narkoz altında ameliyat masasına yatmış bir hasta; bilim adamları da bu hastayı -hastaya rağmen- refah ve mutluluğa kavuşturacak operatörler gibi düşünülemez.

O halde, insanların da bu “refah ve mutluluğa kavuşma” sürecine aktif olarak katılmaları gerekecektir. Düşünme biçimleriyle, konuşmalarıyla, eylemleriyle katılmaları gerekecektir. Bu katılım tabiidir ki refah ve mutluluğa kavuşma aracı olarak kullanılacak olan “bilim” yoluyla olabilecektir. O halde sokaktaki insan bilimle bir anlamda “içli dışlı” olmak durumundadır.

Bu nasıl bir sonuçtur ki, bugüne kadar geçerli olan, bilimin yalnız dalgın, ciddi bakışlı, uzun ünvanlı insanlarımıza ait olduğu ve asla başkalarının anlayamayacağı ve de anlamaması gerektiği anlayışına taban tabana zıt bir yargıya götürmüştür.

Yani şimdi hiç diferansiyel denklem ve latince deyim bilmeyen, hiç uluslararası kongrelere gitmemiş sokaktaki insan nasıl olacak da bilimle bu denli yakın ilişkiye girebilecektir? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?

Evet bu mümkündür. Mümkün olmak bir yana bir zorunluktur.

Ama bilimi “alıştığımız” anlamda anlamaya devam ederek değil, o alışkanlığı yıkıp bir başka şekilde anlamaya başlayarak mümkündür.

Bu, “değişik şekilde” anlamanın sloganı şu olabilir:

“Bilim, (…mi?) de başlayıp, (…dir.) de biter”

Her nerede …mi? şeklinde ortaya konan bir soru varsa bilim orada başlıyor demektir. Soran kim olursa olsun. Çocuk, yaşlı, zengin, fakir, alim ya da cahil!

Her nerede …dir. şeklinde bir yargı varsa, orada bilimden uzaklaşıldığına (ya da uzaklaşılabileceğine) dair bir işaret aranmalıdır. Yargı sahibi kim olursa olsun. Cahil ya da alim!

Kim ki basit, arasındaki mantık bağı sağlam, kısa adımlı sorular sorabiliyorsa o kişi, bilimsel düşünce yöntemini kullanıyordur.

Her kim ki arasındaki mantık bağı, ancak kişinin ünvanıyla güvence altına alınabilmiş, parlak, uzun, tumturaklı sözler ediyorsa o kişi de bilim dışı bir yöntem kullanıyor demektir.

Bu basit görünüşlü anahtar, birçok sorunumuzu aydınlatabilecek bir maymuncuktur. Lütfen etrafınıza bir kulak veriniz. Ne kadar çok …dir. ve ne kadar az …mi? duyuyorsunuz?

Politikacılarımızın, düşünürlerimizin ve bilim adamı ünvanı sahiplerimizin önemli bir bölümünün nasıl olup da sorunlarımıza bilimsel düşünce yoluyla yaklaşmadığı dahi bu anahtar ile aydınlatılabilir.

21 Ocak 2008

One Comment

Yorum Gönder