TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARI

TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARI

Türkiye’de insan haklarının “durumu”na ve bu alandaki “gelişmeler”e farklı açılardan bakıldığında görülen şudur: bir yandan her geçen gün kamuoyu bilinci artmakta, idareler de buna paralel olarak yeni adımlar atmaktadır; diğer yandan ise çeşitli insan hakları sorunları varlıklarını sürdürmektedirler.

Aslında bu bir çelişki olmayıp, insan haklarının, zaman içine yayılmış bir süreç oluşunun sonucudur. Bir yanda sorunlar olacak diğer yandan da bunlara karşı araçlar geliştirilecek ve böylece sorunların “daha kabul edilebilir” düzeylere inebilecektir.

Türkiye içinde ve dışında, Türkiye’deki insan hakları sorunlarına karşı bir duyarlık vardır. Bu, anılan sürece olumlu katkıları da olabilecek bir duyarlıktır. Amaç, bu sürecin alacağı süreyi kısaltmak ve bu süre içindeki sorunları azaltmaktır. Bu ise yalnızca “duyarlık göstererek” gerçekleştirilebilecek bir amaç değildir.

İnsan hakları sorunları başka alanlardaki sorunlardan ayrı, onlardan bağımsız olarak ele alınıp çözülebilecek sorunlar değildir. Hatta denilebilir ki insan hakları sorunları diye ayrı sorunlar da “yok”tur. Bu sorunlara yol açan nedenler, insan haklarıyla doğrudan ilgisi bulunmayan farklı alanlarda da sorunlara yol açmaktadırlar.

Örneğin, “her toplumda belirli bir oranda bulunduğu kabul edilen ruhsal sağlık sorunlu kişilerin kamu görevlisi olmasını önleyebilecek etkin bir süzme sisteminin ülkemizde bulunmayışı”, kötü muameleyi adet edinmiş kamu görevlilerine, bu ise çeşitli insan hakları ihlallerine yol açacaktır.

Ama, ruhsal sağlık sorunlu kişileri süzme sisteminin bulunmayışı diğer yandan, görevini tam yap(a)mayan memurlara, bu ise vatandaşlarla devlet ilişkilerinin giderek bozulmasına, işlerini gördürmek isteyen iş sahiplerinin rüşveti bir araç olarak kullanmalarına ve kamu hizmetlerinin yetersizliğine tepki duyan vatandaşların, terör tarafından aranan “reaksiyoner insan” malzemesini oluşturmasına da yol açacaktır. Bunların hiç biri insan hakları ihlalleri ile doğrudan ilgili değildir ya da en azından ilgisi kolay kolay görülemez.

İnsan hakları sorunlarına yol açtığı kadar başka sorunları da tetikleyen bir başka neden de terördür. Terör, bilinen sonuçlarının yanısıra bir yandan da ülke ekonomisine olumsuz etki yapmakta, uyuşturucu ticaretini bir araç olarak kullandığı için uyuşturucu bağımlılığının artmasına ve buna bağlı olarak da suç oranlarının artmasına yol açmaktadır. Ayrıca da insan hakları konusundaki gelişmeleri yavaşlatma gibi bir olumsuz etkisi daha vardır.

Bu iki örnekten kolayca çıkarsanabileceği gibi, insan hakları ihlallerinin altında bir dizi neden bulunmaktadır ve bunlar yalnızca insan hakları bağlamında çözülmesi mümkün olmayan sorunlardır.

Bu durum yalnızca Türkiye için değil, insan hakları açısından sorunları bulunan gelişmiş ya da gelişmekte bulunan toplumların tümü için geçerlidir.

Buradan çıkan bir önemli sonuç vardır: insan hakları konusunda içtenlikli duyarlık gösterenlerin, bu sorunların “kimyası” hakkında da duyarlı olmaları zorunludur.

Bu “kimya” tam anlaşılıp, insan hakları sorunlarına girdi oluşturan diğer sorunlar, bunun için ise onların nedenleri ortadan kaldırılmadıkça insan hakları konusunda ancak “kozmetik düzelmeler” sağlanabilir.

Çıkarsanabilecek ikinci bir sonuç da, bu tür sorunlarla mücadele etmek isteyen ülkelerin, aralarında insan hakları ihlalleri de bulunan bir dizi sorunu çözme konusunda işbirliği yapma, daha doğru deyimle bir “kollektif akıl” oluşturma çabası içine girmeleri zorunluğudur.

17-21 Nisan tarihleri arasında Manila’da Birleşmiş Milletler’ce düzenlenen insan hakları konulu sempozyumda, çoğunluğunu “gelişmekte bulunan” (ayıp olmasın diye böyle deniliyor) ülkelerin oluşturduğu toplulukta, kozmetik düzenlemeler konusunda neler yapıldığı konuşuldu. Bu ülkeler, kurdukları örgütleri, bu örgütlerin ne denli yaygın olduğunu açıklarken, Türkiye olarak ise biz, burada açıklanan yaklaşımı dile getirdik.

İnsan hakları sorunlarıyla ilgilenen ve onları gerçekten çözmek isteyen tüm kişi ve kuruluşların ilk yapmaları gereken, “görüntü” ve “kaynak” nedenlerin birbirlerinden ayrılabileceği bir “yeni yaklaşım”ı benimsemektir.

Şu unutulmamalıdır ki yalnız insan hakları sorunları değil, kaynak sorunlardan türeyen türev sorunların tümü, ulusların enerjilerini emen birer sünger gibidirler.

Sorunların çözümü için insanlık tarihi boyunca iki genel yaklaşım gelişmiştir: onların yapılarını (kimyasını) anlayıp müdahele etmek ve yaşayarak görmek. Tarih mezarlığı ikincilerle doludur!

Perşembe, 04 Mayıs 1995

Yorum Gönder