REENGINEERING

REENGINEERING

Mühendislik (engineering), sözlük tanımı uyarınca, “bir bilginin pratik olarak uygulanması bilimi ve sanatı” dır. Buradaki bilgi, doğa kuvvetlerinin denetim altına alınması ile ilgili olursa, bilinen geleneksel mühendislik dalları ortaya çıkmaktadır.

Bunun yerine, hukuk, kamu yönetimi ve benzeri sosyal alanlara ait “bilgi” lerin uygulanması söz konusu olunca bu defa, “hukuk mühendisliği”, “insan mühendisliği”, “istihdam mühendisliği” gibi dallar anlaşılmaktadır.

Reengineering deyimiyle ifade edilmek istenen, “bilginin pratiğe uygulanması” sürecinin “tamamen yeniden” yapılanmasıdır. Öyle bir yeniden ki, Türkçe’mizdeki “sil baştan” denilen türde bir yaklaşım..

Bu konuda yazılmış bir kitap*, bugünkü A.B.D. kamu bürokrasisinin temel kabullerinin, 1800’lerin başındaki A.B.D. demiryolu şirketlerinin “aynı hat üzerinde hareket eden trenlerin çarpışmasına engel olmak için konulan ilkel kurallar” ile aynı olduğunu anlatmaktadır. Bürokrasideki (bizimki de dahil), “karşılıklı güvensizlik”, “ardışık kontrollar”, “bir defa da yanlışsız yapma yerine yapılan yanlışları düzeltmeye çabalama” gibi yaklaşımların temeli herhalde bu ilkel kurallara dayanmaktadır. A.B.D. yönetimi bu önemli gerçeğin farkına varmış ve reengineering kavramını hayata geçirmeye çalışmaktadır. David Osborne ve Ted Gaebler tarafından yazılan Reinventing the Government yaklaşımı, bu çabanın somut işaretidir.

Ülkemizde ise mevcut kamu yönetimi sistemimizin yamamak, onarmak gibi yöntemlerle düzeltilmesi mümkün değildir. Mümkün olmadığı, hergün ve hemen her konuda uygulanan ve de mevcut sistemi daha da içinden çıkılmaz hale getiren kurcalama operasyonlarının sonuçlarından da görülmektedir.

Mevcut sistemlerin ana ögelerine müdahale edilmeksizin sistemlerin iyileştirilemeyeceğini anlatmak için, İngiliz kalite uzmanı Lloyd Nelson ünlü “Huni Deneyi” ni** yapmış ve şöyle demiştir:

“Kendi içinde kararlı hale gelmiş sistemlerin nasıl işlediğini tam anlamaz ve ana parametrelerini değiştirmezseniz sistem davranışını değiştiremezsiniz. Kurcalama ile sistemler iyileştirilemez, ancak daha çok bozulur!”

Ülkemizin çeşitli sorunlarını çözmek için ilk atmamız gereken adım, bu katı gerçeğin iyice sindirilmesi, ama herkes tarafından iyice anlaşılıp sindirilmesidir. Sonra sıra bunun araçlarına yani nasıl yapılabileceğine gelmektedir.

Sistemleri yeniden tasarlamak için kurcalama yönteminin kullanılamayacağını içlerine sindirmiş kişilerin cevaplaması gereken yeni soru, bu yeniden tasarlama işinin nasıl yapılacağıdır.

Bir sistemin, reengineering uygulanarak sil baştan kurulması için, birisi Depolarizasyon Araçları, diğeri ise Yeniden Tasarlama Araçları olmak üzere iki grup alet kullanılmalıdır.

Depolarizasyon, söz konusu kurumun (şirket veya devlet), o kurumla ilgili herkes üzerinde yarattığı yönlenmiş bakış açılarının tamamen terkedilmesi, yerine de herhangi yeni bir bakış açısı konulmaksızın bir süre öylece kalınmasıdır*.

İkinci bir depolarizasyon aracı, geleneksel Evet-Hayır Mantık Sistemi’nin terkedilmesidir. Geleneksel anlayışımız, birbirine karşıt olduğu varsayılan şeylerin birlikte doğru olamayacağını söyler. Gerçekten de birbirine karşıt olan şeyler için bu doğrudur.

Ancak, zaman içinde bu anlayış sulanmış, neredeyse aynı yöndeki şeyler bile karşıt varsayılarak birlikte var olamayacakları ileri sürülmeye başlanmıştır. Günümüzde artık evet-hayır mantığı çok dikkatle kullanılmalıdır. Bu sulandırmaya meydan vermeyen yeni mantık sistemine Sürekli Mantık Sistemi (Fuzzy Logic) diyebiliriz**.

Yeniden Tasarlama Araçları ise, yansız olarak bakılması sağlanmış sistemi sil baştan kurmaya yarayan aletlerdir. Şöyle ki :

  • Çeşitli işlerin, bir iş içinde toplanması..

Şirket ya da devlet organizasyonlarımızda işler, değişik kişiler tarafından yapılabilecek şekilde parçalanmıştır. Bu yaklaşım, Taylor’un ünlü “işleri, en sıradan insanların yapabileceği basitliğe kadar parçalayın” öğretisinden kaynaklanmıştır.

Bu öğretinin, işin bütünü hakkında hiçbir fikri ve sorumluluğu bulunmayan, tüm hedefi, kendisine verilmiş iş parçasını yapmak -hatta diğer parçaların aksaması pahasına dahi olsa- olan kişiler yarattığı, işin bütününün yapımından sadece en tepedeki 1 kişinin sorumlu oluşuna yol açtığını artık biliyoruz.

Bu nedenle, artık işleri bu şekilde parçalamayıp, ya bir kişi (case worker) ya da bir ekip (case team) tarafından tüm sorumluluğu taşınacak şekilde tasarlama yaklaşımı geçerlidir.

  • Çalışanların, karar vermesi..

Karar vermeyi, işin fiilen yapımından ayıran yaklaşım yerine, kararların işi yapanlarca verilmesini sağlayan `düşey sıkıştırma’ yaklaşımı gündeme gelmiştir. Çeşitli iş parçalarının bir bütün oluşturacak şekilde birleştirilmesi, organizasyon derinliğini azaltmakta yani bir anlamda organizasyonu düşey yönde sıkıştırmaktadır.

  • Bir süreçteki adımların doğal sırada olması..

Geleneksel iş planlaması metodları, işleri çoğu zaman doğal akımın dışına çıkacak şekilde sıralar. Bu, fazladan doğan beklemeler ve dolayısıyla da fazladan doğan maliyetler demektir.

Örneğin, bir devlet dairesine bir iş için başvuran kişinin evrakı üzerindeki işlemler masa sırasına göre yapılır. Halbuki, aynı anda birden fazla masada yapılabilecek işlemler vardır ama sırf usulleri bozmamak için gereksiz olarak her masanın işleminin bitmesi sonuna kadar beklenir.

  • Tek tip süreç yerine çeşitli süreç tipleri..

Geleneksel “her bedene aynı elbise” yaklaşımı terkedilmektedir. Örneğin, mevcut bürokratik sistemlerde, evinin balkonuna küçük bir değişiklik yapmak isteyen bir kişi ile gökdelen inşa etmek isteyenin tabi olduğu muamele aynıdır.

Yeni yaklaşımda işler gruplandırılmakta, birbirine benzeyen işler aynı gruplara koyulmakta ve prosedürler bu gruplara göre ayrı ayrı tarif edilmektedir.

  • İşlerin, en anlamlı olduğu yerlerde yapılması..

Geleneksel organizasyonlara göre işler, o işleri fiilen yapması gereken kişiler yerine o işlerin parçaları (muhasebe, personel, mühendislik gibi) konusunda uzman olan kişilerin çevresinde düzenlenir.

Böylece işler, bütünün yapılması hedefine göre değil, onun parçalarını bilen uzmanların çevresinde ve onların, işlerini en iyi yapabilmelerine göre düzenlenir.

Reengineering sürecinin bu ilkesine göre ise işler, organizasyonel sınır tanımaz. İş, bir bütün olarak ele alındığı için, parçaları konusunda uzman olanların çevrelerinde değil, işi fiilen yapanların çevrelerinde, yani işin en anlamlı olduğu yerlerde yapılacak şekilde tasarlanır.

  • Kontroller enaza indirilir..

Geleneksel sistemlerde kontrollerın maliyeti çoğu zaman kontrol edilenin değerini aşar. Yeni yaklaşımda, kontrollerın sayısı en aza indirilir, kontrol dışı bırakılan ögeler için ise, belirli süreler sonunda sonuçların kontrolu gibi basit ama etkin usuller kullanılır.

  • Mutabakat (uzlaşma) enaza indirilir..

Bilgisayar destekli sistemlerde olumsuz etkileri daha fazla görülen bir işlem mutabakattır. Örneğin, stok kontrolu işlemleri sırasında malzeme fişlerine elle yazılmış bilgilerden doğabilecek yanlışlardan sakınabilmek için defalarca mutabakat sağlanır. Bu tür işlemler sistemlerin işleyişini bozar, maliyetini artırır.

Günümüzün gelişmiş bilgi işlem teknolojileri, mutabakat işlemlerinin enaza indirilmesine imkan tanımaktadır. Bu aracın, depolarizasyon’un ikinci ilkesini kullandığına dikkat edilmelidir.

  • Durum Yöneticisi kanalıyla tek temas noktası sağlamak..

Özellikle kamu bürokrasisinde, karmaşık işlemlerin herbir adımı vatandaşlarla ayrı ayrı muhatap olup hiçbirisi işlemin bütününden sorumlu değildir. Reengineering yoluyla basitleştirilebilecek dahi olsa, bazı işlemler yine de karmaşık olabilir.

İşte, bu gibi hallerde, işin bütününden sorumlu “gibi” hareket edebilen “durum yöneticileri” (case managers) atanarak iş sahipleriyle tek noktada temas sağlanır.

  • Merkezcil ve merkezkaç işlemlerin birlikte kullanılması..

Bilgi işlem teknolojilerinin son durumu, bugüne kadar ikisinden yalnızca birisinin tercih edilmesi gereken bu iki ucun (merkeziyetçilik ve ademi merkeziyetçilik) birlikte kullanımına imkan tanımaktadır.

Örneğin, cep telefonu ve modem aracılığıyla uç noktalara kadar dağıtılmış notebook bilgisayarlar, bir merkezi bilgisayara bağlanabilir ve böylece hem dağılmış bilgi işlem’ in, hem de güçlü bir merkezi bilgisayarın imkanları bir araya getirilmiş olur.

Peki, bu yeni yaklaşımın ülkemiz kamu yönetimi açısından önemi nedir? İhtiyacımız olan radikal değişimleri reengineering yoluyla yapabilir miyiz?

Ülkemiz açısından reengineering yaklaşımının en geçerli olduğu alan kamu yönetimidir. Çünkü, hergün yamama yoluyla aksaklıkları giderilmeye çalışılmış sistem artık işlemez hale gelmiştir.

İlginç olan nokta, bunun yalnızca ülkemizde böyle olmadığı, örneğin A.B.D.’de de çok şikayet konusu olduğudur. Nitekim, Başkan Clinton’a 1993 başında verilen bir raporda*, bir Amerikan Perestroika Yasası’nın (American Perestroika Act) çıkarılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Amerikalı’nın ünlü “Rus geliyor!” korkusunu dahi aşabilen öyle bir korku vardır ki işte o korku, kamu yönetiminin verimsizliği ve etkisizliğidir ve işi, yasaya Rusça bir eklenti yapmaya kadar götürmüştür.

Öngörülen bu yasanın adındaki Rusça eklentiden daha da ilginç bir yanı, bütün demokratik ilkeleri bir defalık kenara iterek, bakan düzeyinde bir üst yetkilinin eliyle bu yasayı uygulamayı öngörmesidir.

Öngörülen paket yasanın hükümlerinden birisi de, yürürlükteki yasaların reengineering’e benzer bir yöntemle tek tek elden geçirilmesidir.

Ülkemizdeki durum ise daha trajiktir. İçinde bulunduğumuz sıkıntıların, esası kurcalama olan, yani sistemlerin özünde değişiklik yapmayı öngörmeyen yamalarla giderilmesine imkan yoktur.

Ülkemizde bu katı gerçeğin farkında olan insanlarımız vardır. Ama bu, tüm yaşam alışkanlıklarımızı, hatta değer ölçülerimizi değiştirecek bu tür bir yeniden inşa projesi için yeterli değildir.

Diğer yandan, değişimi hatta köktenci değişimleri savunan ya da öyle görünen birçok insanımız, bu değişimin nasıl olacağı konusunda bir fikir sahibi değildir. Bunların büyük bölümü için değişim, “pasta yeme sırasının bana gelmesi” beklentisinden ibarettir. Değişim’den ne beklendiği, değişim projeleri ile ortaya konulduğunda anlaşılmaktadır.

Bir diğer kesim ise gerçekdışı beklentilere yönelik değişim özlemi içindedirler. Adriyatik-Çin Denizi hülyaları, bütün Türklerin ağabeyi Türkiye rüyaları vbg.

Buna göre yapılması gereken ve de yapılabilecek olan, insanlarımızda bir asgari ortak değerler küme’si yaratmak, sonra bu küme üzerine yeniden inşa’nın neler getireceği ve ne fedakarlıklar isteyeceği gerçeklerini oturtmak ve bunun da üzerine yeniden inşa projelerini oturtmaktır.

Güç görünüyor ama olmaz değil. Gün doğmadan neler doğar!

REENGINEERING (2)

Sistemleri yeniden tasarlamak için kurcalama yönteminin kullanılamayacağını içlerine sindirmiş kişilerin cevaplaması gereken yeni soru, bu yeniden tasarlama işinin nasıl yapılacağıdır.

Bir sistemin, reengineering uygulanarak sil baştan kurulması için, birisi Depolarizasyon Araçları, diğeri ise Yeniden Tasarlama Araçları olmak üzere iki grup alet kullanılmalıdır.

Depolarizasyon, söz konusu kurumun (şirket veya devlet), o kurumla ilgili herkes üzerinde yarattığı yönlenmiş bakış açılarının tamamen terkedilmesi, yerine de herhangi yeni bir bakış açısı konulmaksızın bir süre öylece kalınmasıdır*.

İkinci bir depolarizasyon aracı, geleneksel Evet-Hayır Mantık Sistemi’nin terkedilmesidir. Geleneksel anlayışımız, birbirine karşıt olduğu varsayılan şeylerin birlikte doğru olamayacağını söyler. Gerçekten de birbirine karşıt olan şeyler için bu doğrudur.

Ancak, zaman içinde bu anlayış sulanmış, neredeyse aynı yöndeki şeyler bile karşıt varsayılarak birlikte var olamayacakları ileri sürülmeye başlanmıştır. Günümüzde artık evet-hayır mantığı çok dikkatle kullanılmalıdır. Bu sulandırmaya meydan vermeyen yeni mantık sistemine Sürekli Mantık Sistemi (Fuzzy Logic) diyebiliriz**.

Yeniden Tasarlama Araçları ise, yansız olarak bakılması sağlanmış sistemi sil baştan kurmaya yarayan aletlerdir. Şöyle ki :

  • Çeşitli işlerin, bir iş içinde toplanması..

Şirket ya da devlet organizasyonlarımızda işler, değişik kişiler tarafından yapılabilecek şekilde parçalanmıştır. Bu yaklaşım, Taylor’un ünlü “işleri, en sıradan insanların yapabileceği basitliğe kadar parçalayın” öğretisinden kaynaklanmıştır.

Bu öğretinin, işin bütünü hakkında hiçbir fikri ve sorumluluğu bulunmayan, tüm hedefi, kendisine verilmiş iş parçasını yapmak -hatta diğer parçaların aksaması pahasına dahi olsa- olan kişiler yarattığı, işin bütününün yapımından sadece en tepedeki 1 kişinin sorumlu oluşuna yol açtığını artık biliyoruz.

Bu nedenle, artık işleri bu şekilde parçalamayıp, ya bir kişi (case worker) ya da bir ekip (case team) tarafından tüm sorumluluğu taşınacak şekilde tasarlama yaklaşımı geçerlidir.

  • Çalışanların, karar vermesi..

Karar vermeyi, işin fiilen yapımından ayıran yaklaşım yerine, kararların işi yapanlarca verilmesini sağlayan `düşey sıkıştırma’ yaklaşımı gündeme gelmiştir. Çeşitli iş parçalarının bir bütün oluşturacak şekilde birleştirilmesi, organizasyon derinliğini azaltmakta yani bir anlamda organizasyonu düşey yönde sıkıştırmaktadır.

  • Bir süreçteki adımların doğal sırada olması..

Geleneksel iş planlaması metodları, işleri çoğu zaman doğal akımın dışına çıkacak şekilde sıralar. Bu, fazladan doğan beklemeler ve dolayısıyla da fazladan doğan maliyetler demektir.

Örneğin, bir devlet dairesine bir iş için başvuran kişinin evrakı üzerindeki işlemler masa sırasına göre yapılır. Halbuki, aynı anda birden fazla masada yapılabilecek işlemler vardır ama sırf usulleri bozmamak için gereksiz olarak her masanın işleminin bitmesi sonuna kadar beklenir.

  • Tek tip süreç yerine çeşitli süreç tipleri..

Geleneksel “her bedene aynı elbise” yaklaşımı terkedilmektedir. Örneğin, mevcut bürokratik sistemlerde, evinin balkonuna küçük bir değişiklik yapmak isteyen bir kişi ile gökdelen inşa etmek isteyenin tabi olduğu muamele aynıdır.

Yeni yaklaşımda işler gruplandırılmakta, birbirine benzeyen işler aynı gruplara koyulmakta ve prosedürler bu gruplara göre ayrı ayrı tarif edilmektedir.

Yorum Gönder