“SAYISAL ÖLÇME”DEN  “ÖZNEL DEĞERLEME”YE

“SAYISAL ÖLÇME”DEN  “ÖZNEL DEĞERLEME”YE

Eğitim sistemimizin doku derinliklerine işlemiş ve bu yüzden de pek sorgulanmayan bir özelliği, sınavlardır. Teknik dille “ölçme-değerlendirme”  denilen sınavların zaman zaman  üzerinde durulan iki boyutu “neyin ölçüldüğü”  ve “nasıl ölçüldüğü” dür.

Örneğin, üniversite giriş sınavları açısından bu iki boyutun  gereklerine ne denli uyulduğu ancak sınavları tasarımlayanlar açısından bellidir.

En yakası açılmayacak konuların sokaklarda konuşulduğu ülkemizde,  genelde eğitim, özelde ise sınavlar gibi herkesi  derinden ilgilendiren konular her ne hikmetse yalnızca bu işi bildiğini söyleyen kişilerin aralarında konuştukları “hizmete özel” konulardandır.

Bilimin, “her şeyi sorgulamak”   olan evrensel ilkesi, bu alanlara girmemiş, böylece de yıllardır milyonlarca çocuk ve genç, neyi ölçtüğü  ve de nasıl ölçtüğü belli olmayan aletlerle sınıflandırılagelmiştir.

Yumurta ya da domatesler dahi daha akılcı biçimde sınıflandırılırken, insanları test denilen acayiplikle sınıflamanın temelinde yatan nedenlerden birisi eğitim sınıfımızın içe kapanıklığı ise, bir diğer neden ölçme-değerlendirme’nin “niçin”  yapıldığının sorgulanmayışıdır.

cocugunuzun_odevini_siz_yapmayin.jpgSınavlar niçin yapılır?”  gibisinden  bir soruya,  “adet olduğu için yapılır“, “çocukların başarılarını sıralamak için yapılır“, “ana-babalar çocuklarının durumunu bilmek isterler“, “öğretilenleri ne kadar aldıklarını anlamak için“, “öğretmenin, daha başarılı olması için“, “sınav olmazsa çocuklar çalışmaz“, “sınav, öğretmenin disiplin sağlamasına yarar“, “sınav, öğretmenin elindeki tek silahtır” gibi onlarca yanıt verilmektedir. büyütmek için tıklayınız!

Sınavın neyi ve nasıl ölçtüğünün yanıtı işte bu sorulmayan soruda saklıdır: Sınav ne için yapılır?

Toplumların kendi ideolojilerine göre insan yetiştirmek üzere tasarımladığı  ve koşullandırma yoluyla insanlara -zorla- “öğretilenler” demek olan  geleneksel eğitim sistemleri artık bitmektedir. Geleneksel eğitim sistemlerinin en etkin silahı ise “sınav”dır.

Öyle bir silah ki, onun kurallarına göre koşullandığını kanıtlayamayanları diplomasız bırakan ve toplumun kenarına itebilecek güçte!

Koşullandırmaya dayalı geleneksel davranışçı felsefe, onun tartışılmaz “ezberi” Bloom taksonomisi, “öğretme”  ve bunları tekrarlayarak bilim yaptığını savunanları tarihe gömen  yeni yaklaşım, insanın doğuştan sahip olduğu “ihtiyaçlarını saptama ve bunları kendi yetenek ve sınırlamalarına en uygun biçimde öğrenme yetisi” ne  dayalı yeni bir paradigma doğmaktadır.

“Herkes -en az bir alanda- zekidir”, “koşullanmama hakkı”, “istediğini öğrenme” gibi özelliklere sahip bu yeni paradigma içinde, geleneksel sınav anlayışının da,  o anlayışa göre eğitim yapmayı sürdürmek isteyenlerin de yeri yoktur.

İnsan ve eğitim gibi her ikisi de çok boyutlu iki karmaşık ve çok boyutlu olguyu tek sayıya (veya harfe) indirgeyerek yapılan ölçme, en azından doğru bir ölçme değildir. Üç boyutlu bir cismin ölçüleri nasıl ki tek sayıyla ifade edilemezse, bir insanın başarımının da tek parametreyle ifadesi de mümkün değildir.

Ölçülmeyen bilinmiyordur”  deyişi, insan başarımı için de doğrudur. Ama, nelerin ölçülmesi gerektiği doğru saptanır ve bunlar eksiksiz ölçülürse.

Buradaki ölçme, çoğu zaman öznel değerlendirmeler biçiminde olabilir. Ama her ne yolla olursa olsun, tek boyutlu olmamalı, en az ölçmeye ya da daha genel deyimle değerlendirmeye çalıştığı olgunun boyutlarının olabildiğince çoğunu kapsamalıdır.

Sınav böyle bir içeriğe bürününce, “niçin ölçme yapıldığı”  sorusu da açıklığa kavuşmaktadır:

1.     Sınav, öğrencinin kendi öğrenme profili hakkındaki varsayımlarını gözden geçirerek gerekli değişiklikleri yapması,

2.     Öğretmenin, oluşturduğu öğrenme ortamının uygunluğunu test ederek gerekli değişiklikleri yapması,

3.     Ve bu iki düzeltmenin bileşik etkisini kullanarak, çocuğa, kendi yetenek ölçüleri içinde makul bir başarı kazanma fırsatı  yaratarak, öğrenmeyi bir külfet değil bir zevk haline getirmek ve böylece ileride gereksinebileceği eğitsel ihtiyaçlarını kendi kendine karşılayabilmesi becerisini kazandırmak için yapılmalıdır.

Öğretmenler, sınavları bu yeni anlayışla yaptıkları takdirde, öğrenmeyi bir külfet, onun ögelerini de mücadele edilmesi gerekenler olarak gören öğrenciler, birer öğrenme makinesi haline geleceklerdir. Aynen doğuşlarında olduğu gibi!

Peki, çocukları doğuştan kötü ve koşullandırılmaları gereken yaratıklar olarak gören geleneksel davranışçı ekol, kendine nasıl bir iş bulacaktır?

Onları da sınava tabi tutup, yeteneklerini ölçerek uygun oldukları kategoride bir iş vererek. Tabii varsa!

Pazartesi, 25 Ağustos 1997

Yorum Gönder