Doğru yerinden tutabilmek!

Doğru yerinden tutabilmek!

Basit bir deney..

5 metre uzunluğunda ve 1 kilo ağırlığında -mesela demirden mamûl- bir çubuk tek elle kaldırılabilir mi? Çoğu kimse bunu çocuk oyuncağı kadar basit bir iş olarak görebilir ve “evet” diyebilir. Hepimiz hergün bu kadarlık, hatta çok daha fazlası ağırlıkları defalarca kaldırıyoruz.

Kazın ayağı öyle olmayabilir..

Sorulan soruya cevap verilebilmesi için, çubuğun istenilen herhangi bir yerinden tutulabileceğine izin verilip verilmeyeceğini de sormak gerekir. Eğer çubuğun ortalarından bir yerinden tutulabilirse bu gerçekten kolay bir iştir. Yok eğer böyle değil de örneğin çubuğun bir ucuna 5 cm uzaktan tutarak kaldırmak şart koşulursa, oluşan kaldıraç nedeniyle yaklaşık 50 kg’lık bir kuvvet gerekir ki bunu -normal bir insanın- tek elle yapabilmesi imkansızdır.

Gündelik yaşam içinde, çeşitli bağlamlarda bu ve benzeri yüzlerce “doğru noktasınadan tutma” alışkanlığını farkına varmadan ediniriz. Tabii yanlış yerinden tutma alışkanlıklarını da!

Karmaşık olmayan süreçlerde bu kolaydır..

Birbiriyle girift ilişkiler içinde olmayan süreçlerde, bu becerinin edinilmesi kolaydır. Çevremizdekileri izlemek, biraz da sağ duyumuzu kullanmak buna yeter. Ama iş, sorun çözmeye geldiğinde yalınlık kaybolabilir ve zihnimizi çeldirici kimi öğeler ortaya çıkar. Çeldiricilerin başında da kök sorun – hayalet sorun olgusu gelir.

Çeldirme nasıl oluyor?

Herhangi bir sorun’un, durdurulmadıkça (yani çözümlenip çözülmedikçe) bölünme ve başka sorunlarla bileşikler yapma yoluyla çoğalacağı tahmin edilebilir. Bu çoğalmanın hızı sorun’un niteliğine bağlı ise de üssel bir fonksiyon olacağı bellidir. Çünkü her yeni sorun da benzer biçimde çoğalacaktır. Örneğin, bir sorun (m) tane yeni soruna yol açsa, k’ncı adımdaki sorunların sayısı mk kadar olabilecektir. Bunun üzerine bir de yeni sorunların birbirleriyle birleşme yoluyla bileşikler üretme eğilimi de binince bu sayı daha da artabilecektir.

Bu durumda, üremekte bulunan sorunların üzerine gitme stratejisi -ister istemez- ikili bir yapıda olmak zorundadır: Bir taraftan (k)ncı adımda üremiş ve müdahale edilmediği takdirde kalıcı zararlara yol açabilecek sorun(lar)ın üzerine gidilip verdiği sıkıntılar katlanılabilir bir düzeye indirilmeli; diğer taraftan da daha alt katmandaki kök sorunlar anlaşılmaya ve çözülmeye çalışılmalıdır. Aynen hekimlerin uyguladıkları semptomatik ve neden giderici tedavilerin birlikteliği gibi.

İşte tam da bu noktada, göze görünürlüğü ve verdiği acı ve sıkıntıların somutluğu nedeniyle o adımdaki  sorunlara ağırlık verilip, köklerdeki nedenler geride kalır ise sorun, doğru yerinden tutulmayan çubuğun gereğinden ağır gelmesi gibi bir durum ortaya çıkacaktır. Bu “doğru yerden tutamama” nedeniyle, bir de alınan önlemlerin sonucunda doğabilecek ek sorunlar düşünüldüğünde, kısa bir süre içinde köklerdeki sorunlardan çok uzaklardaki sorunlarla boğuşma gibi bir sürece girilecektir.

Her süreçte olduğu gibi bunda da yandaşlık-karşıtlık-farklılık eğilimleri nedeniyle bir süre sonra sorun’un özüne bakılmasını önerenlere deli  ya da en azından naif, çatlak ses benzeri yakıştırmalar yapılması kaçınılmazdır. Sağduyunun sesinin kesldiği yer tam bu noktadır.

Zihinsel netliği bozarak çeldirici etki yapan öğe, sorunların -bölünme ve birleşmeler yoluyla- çoğalma eğilimi‘dir.

Bir örnek.. büyütmek için tıklayınız!

hayvanla_tanismamislik.jpgToplumda yaygınlıkla var olan bir eğilim “hayvansevmezlik“tir (daha doğru deyimle hayvansaymazlık) denilebilir.

Sorun’un kökündeki nedenlerden birisi, çocukların erken yaşlardan itibaren bir hayvanla tanışmamış olması ve buna gerekçe olarak da yalan-yanlış kanaatlerin gösterilmesidir. Çoğu anne ve baba çocukluğunda benzer korkularla büyütüldüğü için de erişkin hale geldiğinde benzer davranışları çocuğuna aşılar.

Basit görünüşlü bu olgu ciddiye alınıp anlaşılmaya, sonra da çözülmeye çalışılmadığından dolayı, bölünme ve birleşmeler yoluyla çeşitli ciddi sorunlar üretirler.

Birkaç adım sonra üreyen sorunlardan birisi de işkence kısa adıyla bilinen “kendinden saymadığına eziyet” olgusudur.

Şimdi, işkence sorunu ile mücadele etmek üzere bir program hazırlanacak olsa, “çocukların ilk yaşlarından itibaren çeşitli hayvanlarla tanıştırılıp(hayvanat bahçesinde değil), onlarla ortak yanlarımızın farklılıklarımızdan çok daha önemli olduğunun, ancak toplu olarak yaşamlarımızı sürdürebileceğimiz bilincinin oluşması için bir öğrenme ortamları oluşturulması” gibi bir önlem kesinlikle akla gelmeyecek, aklına getirmek isteyen birisinin de akıl sağlığından kuşkulanılacaktır. İşin doğru yerinden tutulmayışı olgusuna bir örnek budur.

İster biriysel, ister kurumsal ve isterse toplumsal olsun, sorunları “doğru yerinden tutmak” ilk dikkate alınmak gereken noktadır.

Arap Baharı ve Kürt Sorunu kök sorun – hayalet sorunlar konisinde, birbirinden bağımsız görünüşlü iki olgudur. Bunların her biri, herhangi bir düzeydeki  hayalet sorunlardan birisi odak olarak alınıp çözülmeye çalışıldığında doğabilecek zihinsel kargaşayı düşünebiliyor musunuz?

Ama bu iki bağımsız görünüşlü sorun’un “tutulacak doğru noktası“nı enerji olarak aldığınızda resim çok netleşir, anlaşlması kolaylaşır ve çözüm araçları ortaya çıkmaya başlar. TV ve gazetelerde, çubuğu doğru yerinden değil de uçlarından kaldırmaya çalışan onlarca uzmanın karmakarışık çözümlemelerini dinleyip okudukça bir soru giderek kafamı kemiriyor: Bu nasıl olabilir?

16 Eylül 11 Cuma

 

Yorum Gönder