Pasif aktiflik!

Pasif aktiflik!

Tanımlanmamış iki kavram!

İstanbul-Tophane’de meydana gelen son olayla bir kere daha tartışılmakta olan yaşam tarzına müdahale kavramı tanımlanmadığı sürece çok su kaldıracağa benzer. Neler yaşam tarzına müdahaledir ve neler değildir?

Bir üst düzey kamu görevlisi,-farklı eğilimlerdeki- birkaç gazeteci, sokakta mikrofon tutulan vatandaş, birbirleriyle sözleşmiş gibi Tophane olayını irdelerlerken, kendilerince tartışılmaz bir doğru olduğu anlaşılan “şiddete başvurmadan herkes fikrini savunabilir” düsturunu kullandılar. Yaşam tarzına müdahale gibi şiddete başvurmak kalıbı da tanımlanmamış bir kavramdır.

Yaşam tarzına müdahale genelde doğrudan müdahale olarak anlaşılsa da aslında dünyada en az başvurulan ve en az etkili yöntemdir. Nitekim İran’da erkeklerin favorilerini kaç santim uzatacağı, kadınların ne ölçüde göz farı kullanacağı gibi doğrudan müdahaleler -ahlak polisi eliyle- uygulansa da bir türlü istenilen sonucun alınamadığı, alınmak bir yana erkeklerin giderek daha uzun favori bırakıp kadınların daha ağır makyaj yaptıkları görülmektedir.

Müdahalenin iyisi(!) saklı içerik yöntemiyle yapılandır ve kesin etkilidir. Örneğin, kamu görevlilerinin atamalarında, müdahale edilmek istenen tutum ve davranışlara sahip olmayanlara öncelik verilebilir. Tamamen yasaldır ve gizli de değildir. Ama bu görevlinin, toplum yaşamındaki binlerce küçük ve dikkat çekmeyen kararlarının uzun dönemde oluşturacağı yaşam iklimi‘ne müdahalesi de gayet etkilidir.

O halde, içkinin, ramazan da oruç tutmamanın, Cuma’ya gitmemenin yasaklanması gibi bir doğrudan müdahale söz konusu değildir; hatta eğer birileri bu tür doğrudan müdahale ediyorsa oradaki niyetin bir provokasyon olabileceğinden kuşkulanılmalıdır.

Buradaki örneklerin dini alandan verilmesi rastlantı olup aslında söz konusu müdahale yaşam kültürünün diğer alanlarında da olabilir. Örneğin sportif alanda, GS-FB maçlarında taraftarların bir arada oturamayışları tam olarak bir yaşam tarzına müdahale örneğidir. Çünkü her iki taraftar kesimi de insan olanların sadece kendi taraflarını tutabileeğini, diğerlerinin fazlalık olduğunu düşünmektedirler (döner bıçaklarının amacı da bilinç altına itilmiş bu fazlalığı temizleme dürtüsünün eseri olabilir).

O halde kısmi bir sonuç olarak şu söylenebilir: Yaşam tarzına müdahale doğrudan değil dolaylı olursa etkilidir. Doğrudan müdahaleler ya münferit olaylardır ya da -müdahale etmek isteyenin veya müdahaleden rahatsız olanın- provokasyonudur.

Peki şiddet ne demek?

Her ne kadar akla hemen fiziki şiddet -dokunmak ile kafa kırma arasındaki gri tonlar- gelirse de, aynen yaşam tarzına müdahalede olduğu gibi burada da en az etkili olanı fiziki şiddettir. Nedeni bellidir, çünkü hemen hemen kimse tarafından onaylanmaz, tepki görür. Psikolojik şiddet de benzer biçimde onaylanmayıp tepki görür.

Şiddetin iyisi(!) soft (zihinsel) olandır. Örneğin koşullandırma bir soft şiddet‘tir. Okullarımızda uygulanan tekrar ve ezber yoluyla belletme[1] tam bir soft şiddet örneğidir. Şiddet’in tanımlayıcı özelliği zorla (isteği dışında) olmasıdır.

Bu tür şiddet yanlıları tahmin edilenden çok daha kalabalık olup, ardına sığınılan gerekçe genelde, “ihtiyaçlarını talep edemeyecek durumda olan küçük çocuklara isteği dışında -örneğin poposunu yıkamanın- birşeyler öğretilmezse ne olacağı” gibi uygunsuz örneklerdir.

Bu tür örnekleri icadedenlerin bir bölümü soft şiddeti bilinçli kullananlar ise de geri kalan -daha kalabalık- kesim, ilk yaşların öğrenme ihtiyaçlarının giderilmesi için başvurulabilecek çeşitli öğrenmeyi tetikleyici tutum ve davranışları diğerlerinden ayırdedemeyenlerdir.

İkinci bir kısmi sonuç olarak da şu denilebilir: Fiziki şiddet büyük çoğunlukça reddedilir; dolayısıyla da fiziki şiddeti ayıplamanın ayırdedici bir özelliği yoktur, anlamsızdır. Aslolan, zihinsel şiddet denilen koşullandırmadır ve maalesef toplumumuzun çoğunluğu zihinsel müdahaleleri bir şiddet türü saymaz. Halbuki yaşam hakkından daha da öne koyulması gereken bir hak, koşullanmama hakkı‘dır.

Yeni bir kavram ortaya koymadan birlikte yaşamak güçtür!

Toplumumuzu oluşturan çeşitli dini, siyasi, ideolojik düşüncedeki insanın bir arada, birbirini rahatsız etmeden yaşayabilmesinin ön koşulu, kendi düşüncelerini yaygınlaştırmak için pasif-aktif bir tutumu benimsemeleri, bunun dışındaki aktif tutumlardan özenle kaçınmalarıdır. Hatta denilebilir ki bu ilke yalnızca düşünce yaygınlaştırma alanında değil, örneğin reklamlar gibi ticari alanlarda da geçerlidir.

Pasif-aktif tutum tanım olarak, bir düşüncenin yaygınlaştırılmasına konu olan hedef kitleden bir talep gelmediği takdirde pasif bir tutum izlemek, talep geldikten sonra ise -talep sürdüğü sürece- aktif olarak ve talebedenin istediği ölçüde bilgilendirici / tanıtıcı faaliyette bulunmaktır.

Soft şiddetin bu denli yaygın olmasının nedenlerinden birisi, insanların -yalnız bizim toplumumuzda değil- zihinsel bekaretlerine önem vermeyişleridir. Reklamlar, soft şiddetin en pornografik türüdür. Her yarım dakikada bir X marka şampuanın ya da Y marka çamaşır tozunun diğerlerinden daha iyi olduğunun beynimize -isteğimiz dışında- kazınması cinsel pornodan daha az zararlı değildir. Bir mal veya hizmetin özelliklerinin -bir koşullandırma amacı taşımadan- tanıtılması ile, insan belleğinin travmatik biçimde etki altında bırakılmasının arasındaki farkın ayırdedilebileceğini sanıyorum.

Pasif-aktiflik kavramını toplumsal tedavüle (dolaşıma) sokmaksızın, kendi dini, etnik, siyasal, ideolojik, ticari ve diğer tercihlerini (düşünce ve/ya yaşam tarzı olarak) başkalarına soft şiddet yoluyla dayatmayı bir görev bilenlerle, zihinsel tecavüze uğramayı kabul etmeyenlerin bir arada yaşamaları güçtür. Tarih atlaslarının göçler bölümüne bir göz atılması bunu anlamak için yeterlidir.

25 Eylül 2010 Cumartesi


[1] Mümkün olan yerlerde “ezbere bellemek” sözcüklerini yanyana kullanıyor ve böylece farklı anlamlar taşıdığını hatırlatmayı umuyorum. Bellemek, bellekte tutmak, akılda tutmak, unutmamak anlamına gelirken; ezberlemek ise sorgulamadan kabul etmek (by heart, par coeur, yürektenlik) anlamındadır. Bellemek bir öğrenme yöntemi iken ezberlemek Tanrı vergisi merak duygusunun -kendi egemenliklerini sorgulamalarını engellemek amacıyla- yasaklanmasıdır.

… Yazıyı beğendiyseniz, Beyaz Nokta® Gelişim Vakfı’na bağış yapabilirsiniz: http://www.beyaznokta.org.tr Teşekkür ederim :-))

Yorum Gönder