• Eğitim’den ne bekliyoruz?

    Sık sık, yeni tanıştığım kişilere aynı bir soruyu sorarak bir çeşit anket yapıyorum. Aşağıda, şu ana kadar aldığım cevaplardan oluşturduğum gruplamalar var. Sorduğu soru şu: “Eğitimden en temel beklentiniz nedir?

    Cevap grupları:

    • Vatana millete yararlı olsun.
    • Arkamdan bir yasin okusun.
    • Dünya vatandaşı olsun.
    • Devrimci olsun.
    • Altın bilezik (meslek) sahibi olsun.
    • İşgücü piyasasının gereksindiği insanları yetiştirebilsin.
    • Ayakları üzerinde durabilsin.
    • İnsanlık ailesine katkıda bulunsun.
    • Altın nesil olsun.
    • Asımın nesli olsun.
    • Dindar ve kindar nesil olsun.
    • İyi ahlaklı olsun.
    • Her durumda gemisini yürütebilsin.
    • Mum gibi doğru olsun.
    • Cemaatimizin üyesi olsun.
    • Milliyetçi olsun.
    • Atatürk’ün askeri olsun.
    • Birey olsun.

    Bunlardan çıkarabildiğim üç sonuç var:

    (1)  Eğitim’den ne istediğini netleştirememiş bir kitle.

    (2)  Eğitimi de dini de kendi özgün işlevleri dışında kullanarak ikisini de işe yaramaz hale getirmişiz.

    (3)  Mevcut eğitim sistemi bütün bu isteklerin her birinden birazcık içerecek bir yapıda (yani little little in the middle)

    28 Mart 2017

  • Sorun Nedir?

    Gözlemler özneldir. Aşağıdaki satırlar da benim gözlemlerimdir, dolaysıyla özneldir. Katılır ya da katılmayabilirsiniz; o size bağlı. Katıldıklarınız, dolayısıyla bulunduğumuz minicik evren parçasında niçin mutsuz olduğumuz konusundaki tanılarınızı değiştirebilir ya da boş verebilirsiniz. Ama her gün üst üste koyup, daha iyi anlamaya çalıştıklarımı bilmek isteyebilirsiniz.

    Adına kök sorun denilebilecek sorunlar birer sorun üreteci olduğu için çok sayıda soruna aynen kimyadaki elementlerin birleşip yeni sorunlar üretmeleri gibi  kaynaklık ediyor. Bu tür sorunlara birkaç örnek:

    • Akraba evliliği
    • Rasyonel ve kritik düşünme yetmezliği
    • Din istismarı (dini ve seküler ahlakın temel ilkelerinin (maxims) aydın kesimin ilgi alanı dışında kalmış oluşu)
    • Sorun Çözme Beceri yetmezliği (complexity management)
    • Sorgulama yetmezliği (koşulsuz doğrular)
    • Dil yetmezliği bağlamında:
      • Önemli bazı kavramların eksikliği (örn. hayalet ve kök sorun, korkmama özgürlüğü vb)
      • Önemli kavramların Türkçe karşılıklarının olmayışı nedeniyle yanlış anlama (örn. organizasyon, koordinasyon, demokrasi, rasyonel ve kritik düşünme vb)
      • Türkçeleştirilmiş kavramların ayırt etme güçlüğü yaratması (örn. çoğunlukçu ve çoğulcu demokrasi)
      • Köken bilim (etimoloji) dalına karşı genel ilgisizlik
    • Toplumun ortak kavram tabanı bulunmayışı
    • Çeşitlilikten arınmış tek tip ideolojiye göre insan yetiştirme amaçlı eğitim (dindar nesil),
    • Vizyon eksiği (birey, kurum ve toplum için)
    • Kadınsız toplum vbg.

    Bu sorunların her biri onlarca soruna kaynaklık etmekte; fakat toplumun büyük çoğunluğu bu sorunlar, kökleri ve türevleri konusunda zihinsel bir netliğe sahip görünmüyor.

    Sıralanan bu örneklerin ele alınması, üzerlerinde çözümlemeler yapılması, bu çözümlemelere dayalı çözümler geliştirilmesi için, toplumun tüm kesimlerince kullanılabilen bir araç üzerinde “geniş uzlaşı” kurmak, bu yollardan geçmiş medeniyetlerin kullandığı ortak bir yöntem.

    Bu araç, yaşamımızın rasyonel (akılla kavranabilen) alanları olduğu kadar irrasyonel (sezgiyle kavranmaya çalışılan) alanları için de ipuçları elde etmek amacıyla kullanılabilir olan “akıl” olagelmiş; böylece akıl ve sezgi arasındaki ilkel çatışmalar, bu defa akıl ve sezgi bütünlüğüne dönüşmüş[1].

    Toplumumuz, gerek sorunlarını anlayıp çözmek, gerekse arzularına erişme yolundaki engelleri aşmak için olsun, akıl (bilim) aracını yeterince kullanamadığından, karmaşıklık içinde rehbersiz yol bulmak gibi bir açmaz içine düşmüşdurumda.

    Genellikle irrasyonel bir bütün olarak tekrarlana tekrarlana çoğunluk tarafından da öyle anlaşılan “din” kurumunca da kuvvetle vurgulanan akıl kullanımı, toplum yaşamına egemen olamamış, akıl’ın bıraktığı boşluk akıldışılık tarafından işgal edilmiştir. Bundan en büyük payı -tahmin edilebileceği gibi- din kurumu almışsa da, -toplum çoğunluğu açısından- bilim de büyük ölçüde payını almış; böylece akıldışılık toplumumuzun başlıca mürşiti (rehberi) haline gelmiştir.

    Akıldışılık ikliminde üremiş / üremekte olan sorun stokumuz, günümüz Dünyasının hakim paradigması olan “sahip olun(a)mayan değerin, sahip olandan akıl (koz), riza (akıldışılık), kurnazlık (ticaret) ve/ya zor (askeri) yollarla ele geçirilmesi[2] uyarınca sorunları istismar et, yok ise yarat kuralınca artmaktadır.

    Sorun stokumuzdaki bu artış, zaten kısıtlı olan Sorun Çözme Kabiliyetimizi[3] daha da zayıflatıyor, bu da dönerek sorun stokunun daha da artmasına yol açıyor. Tam bir spiral !

    Bu kaotik iklimde üremekte olan gündelik sorunlar, birey ve kurumların dikkatlerini üzerlerine çekmekte, böylece en temeldeki akıl dışılık sorununa yönelmesini engellemektedir. Buna göre, ele alınmesi önerilen öncelikli sorun, “sorun’un tam olarak ne olduğunun ve de ne(ler) olmadığının anlaşılması”, sonra da uygun çözüm(ler) geliştirmeye çalışmak değil midir?

    Toplumun çoğunluğu, gündelik sorunlardan umarsızca yakınarak rahatlama yolunu seçse de, daha yüksek nitelikli kesimler de benzer bir “şimdi ve burada çözüm” tuzağına (http://wp.me/p2t6mi-1PH) düşmüş görünüyor. Kısacası, sorun “akıldışılık sarmalı”dir.

    Bu tanı sizlere tatmin edici görünmeyebilir. Ama bu aynen birisinin size kör olduğunuzu, gördüğünüzü sandıklarınızın belleğinizde –kör olmadığınız yıllardan- kalma görüntüler olduğunu söylemesine benziyor.

    Olabilir mi?

    Bir düşünün, ama iyi düşünün.

    Ve tekrar tekrar düşünün.

    Buna inandığınızda birçok çözüm yolu olduğunu, tek engelin, referandum sonucu gibi yanıltıcılar olduğunu göreceksiniz.

    12 Mart 2017

     

    [1]Bkz. https://tinaztitiz.com/3812/akil-sezgi-sarmali-parcalanirsa-ne-olur/

    [2] Kısaca “Değer Transferi” (bkz. https://goo.gl/ctIYDq)

    [3]Mukayese edilebilir ülkelere göre sorun çözme kabiliyetimizin belirgin biçimde düşük oluşu (Bkz. T.Titiz, Sorunların İntikamı, Sah. 23-24, Pegem Yayınevi, 2015), sorun stokumuzun azalmayıp artmasının bir nedenidir.