• İstanbul trafik sorununa çözüm..(şakadır)

    Bir alan için üretilmiş bulunan bir teknolojinin bir başka alanda kullanımına teknoloji transferi deniliyor. Tıp alanı, bu tür transferlere en çok konu olan alanmış.

    Bu kavramdan yararlanarak, giderek karmaşıklaşan İstanbul trafiğine kesin çözüm olabilecek bir öneriyi dikkatlere getirmek istiyorum. Ama önce, bir başka alan için geliştirilmiş bir inovasyonu örnek verip, onu kullanarak trafik konusundaki önerimi açıklayacağım.

    Elektrik enerjisinin A.B.D.de evlerde ilk kullanılmaya başladığı yıllarda, voltajın ne olması gerektiğini uzun uzun tartışan uzmanlar 110 volt’un uygun bir değer olduğunda karar kıldılar. Ortalama insan bedeni için güvenli sınır 65 volt kadar olsa da, bu düzeydeki bir voltajın standart olarak benimsenmesinin, dağıtım hatlarını çok kalınlaştıracağı, dolayısıyla da ekonomik açıdan doğru olmayacağı nedenle, güvenli sınırın  pek de fazla üstünde olmayan 110 voltu benimsediler. Bütün elektrikli cihazlar bu standarda göre üretilmeye başlandı.

    A.B.D.den sonra Avrupa’da da yaygınlaşan elektrik enerjisinin voltajı ikinci defa tartışma konusu olunca, uzmanlar bir gerçeği fark ettiler: 110 volt, güvenli sınırın zaten %70 kadar üzerindeydi; buna göre 110 volt ile mesela 220 volt arasında öldürücülük açısından bir fark yoktu. Ayrıca, 110 voltluk telleri yalıtmak için kullanılan izolasyon 220 volt için de mükemmelen yeterliydi. Ama bir büyük avantaj, tellerin yarı yarıya incelmesiydi ki, bu bakır sarfiyatının, dolayısıyla da maliyetlerin önemli ölçüde azalması demekti.

    Bunun üzerine standart gerilim değeri olarak 220 volt benimsendi ve bugünlere kadar gelindi. Bu arada İstanbul’un birçok semtinde de ‘70li yıllara kadar 110 volt standart voltajdı; daha sonra hepsi 220ye çevrildi.

    Şimdi, bu konudaki deneyimin bir teknoloji transferi yapılarak İstanbul’un ve trafik sıkışıklığı olan dünyadaki tüm kalabalık şehirlerin trafik sorununun nasıl çözüleceğini açıklayabilirim. Şöyle ki:

    Şehir içi hız sınırı 50 km/s olsa da, bağlantı yolları için 70 km/s hız şu an için standart. Trafik denetimlerinde bu sınırın %10 kadar üstüne tolerans gösterildiğine göre 77 km/s fiili trafik akımındaki izin verilen sınırdır denilebilir. Şimdi bunun %17 artırılarak 90’a çıkarılması planlanıyor. Böylece, trafik akımında bu ölçüde bir ferahlık sağlanabilecek.

    Önerimin can alıcı noktası tam burada: Şu anda trafikte bulunan şehir içi yollarda, pizzacı motorları ve minibüslerden sonra en çok kullanılan hafriyat kamyonları ve TIR’ların hız kapasiteleri 180 km/s’ten az değildir. Bu araçlar ve taksiler ticari rekabetin en keskin olduğu araçlar olduğu için, yıpranma vs nedeniyle bu kapasitenin katiyetle altında olmayıp çoğu 200 km/s’in bile üzerindedir.

    Artacak hızla birlikte, bu hız içinde yaşamaya alışık olmayanlar nedeniyle –o da başlangıçta- bir miktar kazalarda artış olsa da, bir süre sonra geride kalanlarda biyolojik seçim nedeniyle uyum artacak ve kazalar önemsenemeyecek rakamlara inecektir. Daha dirençli bir nüfus yapısı, bu önerinin yan yararlarından sadece birisidir.

    Buna göre, bağlantı yollarındaki fiili standart hızın 77den 90a çıkarılması yerine 180e çıkarılması halinde, trafik akım hızında %134 gibi büyük bir rahatlama sağlanacaktır. Trafik polislerinin %10luk toleransları da eklenirse 200 km/s değerine erişilecektir. Bu rakam muhafazakar bir değer olup, azalacak nüfus da hesaba katılırsa ferahlık daha da artabilecektir.

    Bu fikrin doğrudan kendi aklımın ürünü olmadığının bilincindeyim. Bir kısım akademisyenlerin ilk fikir çekirdeğini geliştirdiklerini tahmin ediyorum. Fakat, elektrik alanından trafik alanına teknoloji transferi bana aittir.

    Bu öneri yürürlüğe girdikten ve ilk sonuçlar alındıktan sonra, birçok metropol yöneticisinin, İstanbul ekibini transfer etmek için sıraya gireceklerini tahmin etmek zor değildir. Her halde en büyük kazanç da bu olacaktır.

    Bu tür süreçlerde daima isimsiz kahramanlar olur. Ben naçizane olarak kendimi onlardan birisi sayıyorum ve işin onurunu önde gelenlere bırakıyorum. Ama içten içe bir buruk gurur da yaşamıyor değilim. Kendi aklımla çok yaşayayım e mi!

    4 Eylül 2013